Türk Düşünce Tarihi 1. Ünite: İslam Öncesi Türk Düşüncesi Ders Notu

ders notları
ders notları

Türk Düşünce Tarihi 10. 11. ve 12. sınıflarda seçmeli olarak okutulan bir derstir. Bu sayfada paylaştığımız Türk Düşünce Tarihi ders notları sayesinde sınavda karşılaşabileceğiniz tüm konulara hakim olacaksınız. Bu özet ders notları Milli Eğitim Bakanlığı müfredatına uygun olarak hazırlandı. Bu ders notları sayesinde Seçmeli Türk Düşünce Tarihi Dersi yazılısından 100 alacaksınız. Türk Düşünce Tarihi 1. Ünite: İslam Öncesi Türk Düşüncesi Ders Notu MEB ders kitapları ile uyumludur.

Sınıf: Seçmeli tarih

Ders: Türk Düşünce Tarihi

Ünite: 1. ünite: İslam Öncesi Türk Düşüncesi

İlgili yazılı: Türk Düşünce Tarihi 1. dönem 1. yazılı

1. Ünite: İslam Öncesi Türk Düşüncesi

İslam Öncesi Türk Düşüncesi

  • Türkler, İslamiyet’i kabul etmeden önce çok geniş topraklarda yaşadı.
  • Bu topraklarda Budizm, Hristiyanlık, Manihaizm, Yahudilik gibi farklı dinlerle tanıştılar.
  • Ancak bu dinleri tam olarak benimsemediler, kendi inanç sistemlerini korudular.
  • Türklerin dinî hayatının merkezinde Gök Tanrı inancı vardı.
  • Ayrıca yer-su (yir-sub) inancı ve ataların ruhlarına saygı da önemliydi.

İslam Öncesi Türklerdeki Âlem (Evren) Tasavvuru

  • Türkler evreni 3 katlı düşünüyordu: gök, yer ve yer altı.
  • Önce gök ve yer, sonra diğer canlılar ve insan yaratıldı.
  • Bu katmanların demir bir direk, kutsal bir dağ veya dünya ağacı ile birbirine bağlı olduğuna inanılırdı.
  • Gökyüzü kubbe şeklinde, çok katlı bir daire gibiydi.
  • Göğün merkezinde Demirkazık denilen Kutup Yıldızı vardı.
  • Gökyüzünün bu yıldızın etrafında döndüğü düşünülüyordu.
  • Büyükayı takımyıldızına bakarak mevsimleri ve takvimi belirlerlerdi.
  • Dünya sadece insanların yaşadığı bir yer değildi.
  • Gökte, yeryüzünde ve yer altında iyeler (ruhlar) yaşar, insanları etkilerdi.
  • Dünya, kutsal dağlar, dünya ağacı ve yağmur aracılığıyla göğe bağlıydı.
  • Dünya su üstünde yüzen dört köşe, gökyüzü ise bir daire olarak hayal edilirdi.
  • Eski Türklere göre evren 4 ana unsurdan oluşuyordu: ağaç, demir, ateş ve su.
  • Göktürkler için dünyanın merkezi, etrafı nehirlerle çevrili Ötüken bölgesiydi.

İslam Öncesi Türklerdeki Ahiret İnancı

  • İslamiyet öncesinde Türklerde ahiret inancı vardı. Ölmek, yeni bir hayata geçiş olarak görülürdü.
  • Eski Türkçede ruh ve can anlamına gelen kelime “tin” idi.
  • “Tin” aynı zamanda nefes anlamına da geliyordu.
  • Ölüm, nefesin kesilmesi ve ruhun bedeninden kuş gibi “uçup gitmesi” olarak düşünülürdü. Bu yüzden bazen “öldü” yerine “uçtu” denirdi.
  • Cennete “uçmağ”, cehenneme ise “tamu” adını verdiler.
  • Ölen ataların ruhları için at, sığır ve koyun gibi hayvanlar kurban ederlerdi.
  • Kişilerin ölümünün 3., 7., 21., 40. günlerinde ve yıl dönümlerinde yoğ / yuğ veya ölü aşı denilen ziyafetler verirlerdi.
  • Özellikle yedinci gün törenleri ve yıl dönümü törenleri daha çok önemsendi.
  • Yedinci gün töreninin amacı, ölen kişinin ruhunu Tanrı katına çıkarmaktı. Gece boyu süren törenlerde kam (şaman), ruhu Tanrı’ya ulaştırmaya çalışırdı.
  • Ölenler için yas tutulur, saç kesilir ve tütsü yakılırdı.
  • Cenazeler büyük törenlerle gömülürdü. Yas tutanlar saçlarını dağıtır, elbiselerini yırtar ve yüzlerini kanatırlardı.
  • Öte dünyada (ahirette) lazım olacak her şeyi mezarlara koyarlardı. Mezarlara eşya koymak, Türklerin ahirete inandığının en önemli kanıtıdır.
  • Ölenlerin yerlerinin belli olması için mezarların üzerine toprak veya taş yığarak tümsekler yaptılar. Bu tümseklere kurgan adı verildi.
  • Kurganın yüksekliği, ölen kişinin önemine göre değişirdi.
  • Eğer ölen kişi bir kahramansa, kurganının üzerine öldürdüğü düşman sayısı kadar balbal (mezar taşı) dikilirdi.
  • Kurgan kültürü zamanla gelişti. Selçuklular’da kümbet, Osmanlılar’da ise türbe olarak günümüze kadar ulaştı.

İslam Öncesi Türklerdeki Gök Tanrı İnancı

  • İslam öncesi Türklerin dinî inançları 3 ana başlıkta toplanır: Gök Tanrı İnancı, Atalar Kültü ve Yer-Su İnancı.
  • Gök Tanrı, her şeye gücü yeten, yüce bir yaratıcı olarak kabul edildi.
  • Tanrı tekti, sonsuzdu, her şeyi yarattı, evrenin sahibiydi. Görülemezdi ve sonsuzdu.
  • İnsanların ne kadar yaşayacağını O belirlerdi.
  • Gök Tanrı hiçbir zaman insana veya başka bir varlığa benzetilmedi. Bu yüzden O’nun heykeli veya sureti yapılmadı.
  • “Tanrı” kelimesi Türkçenin eski kelimelerindendir. Eski Türk şivelerinde tangrı, tengri, tenri gibi farklı şekillerde söylendi.
  • Çalab, idi, ugan gibi başka kelimeler de kullanıldı ama “Tanrı” en yaygın olanıydı.
  • Türkler İslamiyet’i kabul ettikten sonra da “Tanrı” kelimesini “Allah” kelimesi için kullanmaya devam etti.
  • İslam öncesi Türk dininde, cisim (madde) olmayan, tek bir Tanrı inancı vardı.
  • “Tanrı” kelimesinin aynı zamanda “gökyüzü” anlamını taşıması ve gökyüzünün kutsal sayılması, tek Tanrı inancına aykırı görülmedi çünkü kutsal olan her şey Tanrı değildir.
  • Yer, su, gökyüzü, bazı orman ve dağlar kutsaldı ama Tanrı değildi. Eşi ve benzeri olmayan yüce Tanrı dışında ikinci bir Tanrı’ya yer verilmedi.
  • Tanrı ruhani bir varlık olarak düşünüldüğü için insan biçiminde hayal edilmedi ve putu yapılmadı. Bu nedenle Türklerin puthaneleri de (put evi) olmadı.
  • Türkler, İslam öncesi dönemden itibaren sahip oldukları bu tek Tanrı inancını tarih boyunca sürdürdüler.
  • Türk düşüncesinde kağanlara devleti yönetme yetkisini (kut) Tanrı verirdi. Tanrı kağanı yüceltir, savaşanlara güç ve kuvvet verir, zafer kazandırır. O, Türk’ün yardımcısıdır.
  • Türk kağanları görevlerini Tanrı adına yürüten kişilerdi. Bu anlayış, İslam öncesi Türklerde olduğu gibi İslam sonrası dönemde de aynı şekilde devam etti.

Atalar Kültü

  • İslam öncesi Türk inanç sisteminin ikinci temel direği atalar kültüdür.
  • Ölmüş ataların ruhlarına saygı duymak ve onlara kurban sunmak önemli bir adetti.
  • Baba ve ataların öldükten sonra da ruhları aracılığıyla ailelerini koruduğuna inanılırdı.
  • Türkler için ailede ocak kutsaldı, bu kutsallık atalara saygı ile ilgiliydi.
  • Her atanın ruhu ve mezarı kült konusu olmadı, sadece saygıdeğer olanlar için tören yapıldı.
  • Asya Hunları’nda her yılın mayıs ayı ortalarında atalara kurban sunulurdu. Ataların hatıraları da kutsal sayılırdı.
  • İslam öncesinde Türkler, ölülerini silahları ve değerli eşyalarıyla birlikte gömerlerdi.
  • Türkler Müslüman olduktan sonra da ana babaya ve atalara sevgi ve saygı göstermeye devam ettiler. Ancak İslam dini, ölülerin putlaştırılmasını ve mezarlarının tapınak haline getirilmesini yasakladığı için, mezarlarda kurban kesme adetini bıraktılar.

Yer-Su (Yir-Sub) İnancı

  • Yer-su (yir-sub) inancı, doğa güçlerinin kutsallığıdır. Yer ve su ruhlarını da içeren varlıkların tamamından oluşan bir kült idi.
  • Türkler, içinde yaşadıkları doğanın Tanrı tarafından yaratıldığına inandıkları için onu “ıduk” (kutsal) saydılar.
  • Türklere göre yeryüzündeki varlıklar sonsuz güzellik kaynağı ve Tanrı’dan gelen kutsal hediyelerdi.
  • Yer-su olarak ifade edilen bu kutsallık, zamanla bir yurt (vatan) inancına dönüştü.
  • Ağaç ve ormanın kutsallığı, yer-su kültünün önemli simgelerindendi. Hayat ağacı inancı ile meşe, kayın gibi ağaçlara kutsallık atfedildi.
  • İslam öncesi dönemde kayın ağacının önemi büyüktü. Kamlar (şamanlar), bu ağaç olmadan ayin yapmazlardı.
  • Hayat ağacı, Anadolu’da çeşitli biçimlerde yaygın olarak kullanılan motifler arasında yer alır.
  • Bilge Kağan Kitabesi’nde Ötüken Ormanı’nın kutsal olduğundan bahsedilir.
  • Dağlar arasında kutsal kabul edilen Altay, Ötüken ve Tanrı dağlarının Türkler için ayrı bir değeri vardı.
  • Göçebe toplumlarda hayvanlar çok önemliydi. Özellikle at, kurt, geyik, keçi ve koyun motifleri öne çıktı.
  • Bozkurt Destanı’ndaki kurt motifi, Göktürkler için önemli bir semboldü. Kurt, Türk destanlarında yol gösterici bir özelliğe sahipti.
  • Ateş kültü de önemliydi. Türkler, ateşe saygı gösterir ve onda kutsal ve temizleyici bir güç görürlerdi.
  • Kutsal taşlardan biri olan yada taşının yağmur yağdırmak gibi sihirli güçleri olduğuna inanılırdı.
  • Çevrelerine ve canlılara etki ettiğine inanılan bazı taşlar eski kültürlerde de vardı. Bu inancın (dilek taşı, nazar boncuğu gibi) günümüze kadar devam ettiğine dair örnekler vardır.
  • Türkler, yer-su adı altında kutsal yerlere ve sulara dualar okur, onlardan dilek dilerlerdi. Bunun bir nedeni, kökenlerinin suya dayalı olduğu inancıydı.

İslam Öncesi Türklerdeki Felsefi Düşünce

  • Felsefi düşünce, bozkır kültürü, göçebe yaşam ve diğer kültürlerle (İran, Çin, Hindistan) etkileşimle şekillendi.
  • Bu etkileşim, doğaüstü varlıklara olan inançlarını güçlendirdi.
  • Bozkırın zorlu şartları, Türklerin mistik yaşam yerine akıl’a önem veren bir yaşam biçimi geliştirmesine yol açtı.
  • Türkler, gerçekçi ve pratik bir düşünce yapısına sahipti.
  • Göçebe yaşamın zorluklarını, düşünce ve ahlak sistemlerindeki disiplinle aştılar.
  • Bu ahlaki sistem, sorumluluk bilincine ve dürüstlüğe önem verirdi. Halk arasındaki “Söz, namustur.” sözü, Türklerin ahlak anlayışını gösterir.
  • İslamiyet öncesi tek tanrı inancında, sonsuz güce sahip tek varlık Gök Tanrı’ydı.
  • Gök Tanrı inancı, ahlak ve adaleti temel alan bir devlet felsefesi ve cihan hâkimiyeti (dünya egemenliği) düşüncesini oluşturdu.
  • Türkler için tüm yeryüzüne barış ve adaleti getirmek Tanrı tarafından verilen bir görevdi.
  • Yer altı dünyası ise kötülüğün geldiği yer olarak tanımlanır ve o da katmanlıydı.

İslam Öncesi Türklerdeki Bilimsel Düşünce

  • Türklerde bilimsel bilginin gelişimi, yerleşik hayata geç geçildiği için bazı eski medeniyetlere göre daha yavaştı.
  • Ancak tarım, hayvancılık ve savaş teknolojileri gibi alanlarda ilerlediler.
  • MÖ 8000’e ait bulgular, kesici aletler ve çanak çömlek kullandıklarını gösteriyor.
  • Orta Asya’da atı evcilleştirdikleri ve MÖ 2800’lerde arabayı icat ettikleri bilinmektedir.
  • İlk bilinen Türk devleti olan Hunlar; ipek ve pamuk üretti, işledi. Ayrıca ayna yaptılar, ağaç oymacılığıyla uğraştılar ve bitkilerden boya elde ettiler.
  • Orta Asya’daki bir diğer Türk devleti olan Uygurlar, yerleşik hayata geçince şehirleşme ve kültürde büyük gelişme gösterdiler.
  • Su kanalları, su kemerleri, taş binalar, büyük tapınaklar ve şehir surları inşa ettiler.
  • Pamuğu kağıt yapımı ve dokumacılıkta kullandılar.
  • Alet yapımında demirin yanı sıra farklı madenlerden de faydalandılar.
  • Altın ve değerli taşlardan çeşitli süs eşyaları yaptılar.
  • Yeni bir alfabe geliştirdiler.
  • Matbaa öncesinin en gelişmiş baskı tekniği olan klişe baskının öncüsü oldular. Tahtadan oyulmuş harf ve klişelerle çok sayıda eser bastılar.

Astronomi

  • Türkler astronomi alanında belli bir gelişmişliğe sahipti. Bu sayede kendilerine özgü bir takvim geliştirdiler.
  • Bozkır kültürünün izlerini taşıyan On İki Hayvanlı Türk Takvimi bir yıldız takvimiydi. Yıldızların hareketleri ve Güneş’le ilişkisine göre oluşturulmuştu.
  • Bu takvim 12 yıllık devrelerden oluşuyordu. 12 yılda bir devreden bu takvimde her yıla bir hayvan adı verildi.
  • Bunlar: fare, sığır, pars, tavşan, balık, yılan, at, koyun, maymun, tavuk, köpek ve domuzdu.
  • Hayvanların özelliklerinin, o yılın nasıl geçeceğini ve o yılda doğan çocukların karakterini etkilediğine inanılırdı.
  • Bir yıl 12 aya bölünmüştü. Aylar “birinci ay, ikinci ay” diye adlandırıldı.
  • Gün, ikişer saatlik 12 eşit kısma ayrıldı ve bu bölümlere de hayvan adları verildi.
  • Günün başlangıcı gece yarısıydı. Yılın başlangıcı ise ilkbahar kabul edilirdi.
  • Takvimde dört mevsim bulunuyordu.

Kimya

  • Maden kullanımında MÖ 2000’lerden itibaren önemli bir artış oldu.
  • Türkler, tarihlerinin en eski dönemlerinden itibaren demircilik ile uğraştılar.
  • Türklerce kutsal kabul edilen demir de yer-su inancı içinde görülüyordu.

Tıp

  • Kutadgu Bilig’e göre İslam öncesi Türk tıbbı 2 gruba ayrılıyordu.
    • Birincisi: kam (şaman) tarafından yapılan, inanca dayalı, ruhsal sorunlara yönelik tedaviydi. Bu manevi nitelikli hekimlikti.
    • İkincisi: Otaçı, emci, atasagun gibi isimler verilen hekimlerce yapılan, daha çok bitki ve hayvan ilaçları kullanılan maddi nitelikli hekimlikti.
  • Bu iki tür tıp uygulaması arasında günümüzdeki gibi keskin bir ayrım yoktu. Büyü nitelikli işlemler çoğu kez maddi ilaçlarla birlikte kullanılırdı. Büyünün nerede bittiği ve pozitif tıbbın nerede başladığını ayırt etmek zordu.
  • Hunların ölüleri mumyalaması, anatomi ve tıp alanında bilgi sahibi olduklarını gösterir.
  • Uygurlar, Çin ve Hint tıp metinlerinden de faydalanarak zengin bir tıp bilgisine sahip oldular.
  • Sağlık alanında ileri olan Uygurlar, çiçek ve kızamık gibi bulaşıcı hastalıklar için aşı geliştirdiler.
  • Çiçek aşısı şöyle yapılıyordu: Hastalıklı kişiden alınan yara kabukları kurutulur, suda bekletilir ve zayıflatılmış mikrop sağlıklı kişilere verilirdi.
  • Aşılama işlemi sonraki dönemlerde de devam etti. 18. yüzyılda Lady Mary Wortley Montagu adlı bir İngiliz, Türkiye’ye geldi ve bu aşılama yöntemini gördü.
  • 1716’da İstanbul’da görev yapan İngiltere elçisinin eşi olan Lady Montagu, daha önce çiçek hastalığı geçirmişti. Bu tarihte İngiltere’de çiçek aşısı henüz bilinmiyordu.
  • Osmanlı topraklarında aşının yaygın kullanıldığını görünce kendi oğlunu da aşılatır. Bu uygulamayı arkadaşına yazdığı mektupla anlatınca, çiçek aşısı Avrupa’da tanınmaya başlar.
  • Osmanlılardan İngiltere’ye geçen bu aşılama, 1750’lerde Fransa okullarında herkese uygulanır ve kısa sürede Rusya, İsveç, İtalya gibi ülkelere yayılır.

İslam Öncesi Türklerdeki Siyasi Düşünce

  • İslam öncesi Türklerin siyasi düşüncesi, evren anlayışı ve Gök Tanrı inancıyla bağlantılıydı.
  • Gökyüzündeki düzenin benzer şekilde yeryüzünde de olduğuna inanılırdı.
  • Nasıl ki evrenin merkezinde Kutup Yıldızı varsa, yeryüzünün merkezinde de Tanrı’nın emriyle yönetici olan kağan bulunurdu.
  • Devletin ve siyasi yönetimin temelinde iki ana unsur bulunurdu: kut anlayışı ve töre.

Kut Anlayışı

  • Kut, devleti idare etme, siyasi hâkimiyet gücü anlamına geliyordu.
  • Orhun Kitabelerinde, devletin başındaki kağana yönetme hakkının Tanrı tarafından verildiği ifade edilmiştir.

Türk Töresi

  • Bozkır yaşamı, toplumsal ve siyasi hayatı düzenleyen sözlü hukuk kuralları olan törenin oluşmasına zemin hazırladı.
  • Töre, ahlaki değerleri, devlet hukukunu şekillendiren ve sosyal hayatı düzenleyen kurallar bütünüydü.
  • Törenin değişmez dört ilkesi vardı: könilik (adalet), uzluk (iyilik), tuzluk / tüzlük (eşitlik) ve kişilik (insanlık).
  • Bazı töre kuralları, içinde bulunulan şartlara göre zamanla yenilenip değiştirilebilirdi.
  • Tanrı, yönetme gücünü kağan aracılığıyla, kağan ise töre aracılığıyla kullanırdı.
  • Başa geçen her kağan yeni bir töre ilan edebilirdi. Kağanın en önemli sorumluluğu, adil bir töre oluşturması ve uygulamasıydı.
  • Töre oluşturulurken genellikle kurultaya ve halka danışılırdı.
  • Kurultay: Töre’yi en iyi bilen, deneyimli devlet adamlarından oluşan bir danışma meclisiydi.
  • Kurultay, kağanın seçiminde ve kağanı tahttan indirmede tam yetki sahibiydi.
  • Törenin bozulması veya ortadan kalkması, devletin de ortadan kalkması anlamına geliyordu.

Cihan Hâkimiyeti Anlayışı

  • Bilinen ilk Türk devleti olan Asya Hunlarından itibaren Türklerde cihan hâkimiyeti (dünyaya hükmetme) düşüncesi vardı.
  • Kut anlayışı, Türklerin cihan hâkimiyeti düşüncesinin temelini oluşturuyordu. Kağanın Tanrı’dan aldığı kut sayesinde tüm dünyaya barış getireceğine inanılırdı.
  • Cihan hâkimiyeti: Güneşin doğduğu yerden battığı yere kadar tüm yeryüzüne barış ve adaletin getirilmesinin Türk hükümdarlarının görevi olduğu inancıydı.
  • Bu düşünce, İslam öncesi olduğu gibi İslamiyet sonrası dönemde de devam etti.
  • Örnekler: Orhun Kitabelerindeki “Tengri (Tanrı) izin verdiği için tahta oturma” ve Osmanlı padişahlarının sıfatı “zillullah-i fi’l-arz” (Allah’ın yeryüzündeki gölgesi).

Bağımsızlık

  • Bağımsızlık: Bir ülkenin yabancı bir güce bağlı olmadan kendi kendini yönetebilmesi anlamına gelir.
  • Türk devlet felsefesinin en önemli unsurlarından biridir.
  • Türk tarihi çok sayıda bağımsızlık mücadelesine sahne olmuştur.
  • Bozkır hayat tarzı sayesinde istedikleri zaman yer değiştirebiliyorlardı. Bağımsızlıklarını kaybetmektense, özgürce yaşayabilecekleri yeni topraklara göç etmeyi tercih ettiler.

Konargöçer Yaşam

  • Orta Asya’nın toprak ve iklim koşulları bozkır kültürünü yarattı.
  • Bu kültürün en önemli özelliği bağımsız topluluklar halinde yaşamaktı.
  • Orta Asya’nın koşulları hayvancılığa uygun olduğu için atlı göçebe bir yaşam biçimi oluştu.
  • Türklerin en çok beslediği hayvanlar at ve koyundu.
  • Sürülerine verimli otlaklar bulmak için sürekli yer değiştirmeleri gerekiyordu (yaylak ve kışlak hayatı).
  • Bozkır hayatı, atın evcilleştirilmesine imkan sağladı. Atı ilk evcilleştirenler Türkler olmuştur.

Boylar Federasyonu

  • Türklerde devletin temelini aile (oguş) oluştururdu.
  • Ailelerin birleşmesiyle uruglar, urugların birleşmesiyle de boylar meydana geldi.
  • Boylar siyasi nitelikte birliklerdi. Soy ve dil birliğine dayanan boyların kendi toprakları ve savaş güçleri vardı.
  • Kendi içinde küçük bir devlet gibi olan boylar bir araya gelerek boylar federasyonunu oluşturdu.
  • Boylar federasyonunun birleşmesiyle de en büyük siyasi birlik olan devlet (il) meydana geldi.
  • Devletin başındaki hükümdar, bu beylerden biri olurdu.

İslam Öncesi Türk Siyasi Düşüncesinin Kaynakları

  • İslam öncesi Türk siyasi düşüncesini anlamak için en önemli kaynakların başında Orhun Kitabeleri gelir.
  • Göktürk Kitabeleri olarak da adlandırılan bu yazıtlar Vezir Tonyukuk, Kül Tigin ve Bilge Kağan adına dikilmiştir.
  • Bu kitabeler Türk düşünce tarihinde çok önemli bir yere sahiptir.
  • İlk yazılı Türkçe metin olarak kabul edilirler. Göktürk alfabesi ile yazılmışlardır.
  • “Türk” adının geçtiği ilk yazılı Türkçe metin olarak bilinirler.
  • II. Göktürk Dönemi’nden kalan bu kitabeler, Türk kültürü ve töresi hakkında değerli bilgiler içerir.

Kızılelma Ülküsü

  • Türk siyasi düşünce geleneğinde önemli bir kavram da Kızılelma ülküsüdür.
  • Genel olarak “erişilmesi istenen hedef veya yer” anlamında kullanılmıştır.
  • Bazı kaynaklara göre kökleri çok eski, mitolojik çağlara kadar uzanır. Bazı araştırmacılara göre ilk defa Orta Asya’da Türkler arasında doğdu.
  • Kızılelma, Ergenekon Destanı’ndaki Ergenekon’dan çıkma ve kaybedilen eski vatanı tekrar ele geçirme idealidir.
  • Kavram zamanla, gerçekleştirilmesi düşünülen idealleri ve fethedilmesi gereken yerleri belirleyen bir sembol haline dönüştü.
  • Osmanlı padişahları tarafından da hükümdarlık alameti sayılmıştır.

İslam Öncesi Türklerdeki Bağımsızlık ve Adalet Düşüncesi

  • Türk tarihi, Türklerin bağımsızlıklarını korumak ve başkalarının egemenliğine girmeyi kabul etmemek için verdikleri çok sayıda mücadele ile doludur.
  • Türk siyasi düşüncesine göre devletin en öncelikli görevi adaleti sağlamaktır.
  • Devletin varlığını sürdürmesi adalete bağlıdır.
  • Tanrıdan kut alan kağan, adil davranmazsa kutu elinden alınır.

İslam Öncesi Türklerdeki Devlet Düşüncesi

  • Kut anlayışına göre Tanrı tarafından seçildiğine inanılan bir kağan devleti yönetirdi.
  • Türklerde devlet ve millet kutsal sayılırdı. Yönetim anlayışı bu doğrultuda şekillenmişti.
  • Yönetimde töre esas alınırdı. Kağanlık, veraset usulüne göre (babadan oğula) geçerdi.
  • Kağanın yanında kurultay adı verilen bir danışma meclisi vardı.
  • Hatun (kağanın eşi) da yönetimde etkili bir konuma sahipti.
  • Türklere göre devlet; halk, ülke ve bağımsızlık gibi unsurlardan oluşmaktaydı.
  • Eski Türkçe metinlerde devlet “il” olarak ifade edilirdi. Bilinen en eski Türkçe sözlük olan Dîvânu Lugâti’t-Türk’te “il” sözcüğünün bir diğer anlamı da barış olarak verilmiştir.
  • Bu, devletin en önemli görevinin barışı sağlamak ve korumak olduğunu gösterir.
  • Toplumda sınıflaşma yoktu, herkes töreye karşı eşit derecede sorumluydu.
  • Töre, aynı zamanda toplum ile devlet arasında adaletin güvencesiydi.
  • Devlet başkanı olan kağanın en önemli görevi, halkın mutluluğunu sağlamaktı.
  • Halkın birliğini ve mutluluğunu sağlayamayan kağan, yönetme meşruiyetini kaybederdi. Bu durumda yerine hanedan içinden başka bir kişi getirilirdi.
  • Örneğin Göktürk Devleti’nde İşbara Kağan, kurultayın önceki kağanı tahttan indirmesiyle başa getirilmiştir.
  • Toplumsal yapının ve devletin temelini eski Türkçede oguş olarak isimlendirilen aile oluşturmuştur.
  • Ailelerin birleşmesi ile uruglar, zamanla urugların birleşmesi sonucu da boy düzeni meydana gelmiştir.
  • Boylar, beyler tarafından yönetilmiştir. Boylar birliğinin bir araya gelmesi sonucu devlet kurulmuştur. Devletin hükümdarı ise bu beylerden biri olmuştur.
  • İslam Öncesi Dönem’de Türk devlet anlayışında önemli bir yere sahip olan bir başka unsur da meclistir. Bu kuruma toy, kengeş meclisi veya kurultay gibi çeşitli isimler verilmiştir.
  • Meclis, yılın belli günlerinde toplanır. Siyasi, askerî, sosyal, ekonomik gibi önemli konuların görüşüldüğü ve karara bağlandığı yer olmuştur.

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*