İSTİKLAL MARŞI’NIN YAZILIŞ HİKAYESİ
Bağımsızlığımızın sembolü olan İstiklal Marşı’nı anlamak için onun hangi şartlarda nasıl yazıldığını bilmemiz gerekir. O yıllarda Osmanlı İmparatorluğu dağılmış, ülkemiz yer yer işgal edilmişti. Ulusumuz Anadolu’da Gazi Mustafa Kemal önderliğinde kurtuluş mücadelesine girişmişti. Mehmet Akif İstanbul’da gerek yazılarıyla gerekse verdiği vaazlarla Anadolu’da başlayan milli mücadele hareketini desteklemiştir. Gazi Mustafa Kemal Mehmet Akif’i istiklal mücadelesinin resmi sözcüsü olması için Ankara’ya davet etmiştir. Kafaların karışık olduğu bir dönemde Anadolu’ya geçen Mehmet Akif ülkeyi karış karış gezerek kurtuluş mücadelesine büyük katkı sağlamıştır. 1920 yılında açılan meclise Burdur milletvekili olarak giren Akif çalışmalarını burada da sürdürmüştür.
Aynı dönemde batı cephesinde kahraman ordumuzun Yunanlılarla olan mücadelesi sürmekteydi. Batı cephesi komutanı İsmet Paşa milli mücadele ruhunu yansıtacak, kahraman askerlerimize güç verecek bir marşın yazılmasını Ankara’ya teklif etti. Bu teklifi yerinde bulan eğitim bakanlığı bir şiir yarışması düzenledi. Kazanana büyük para ödülü verileceği duyuruldu. Yarışmaya 724 eser katılmıştır. Ancak bu eserlerin hiçbiri milli heyecanı yansıtmakta yeterli bulunmaz. İstiklal Marşı, her şairin yazabileceği bir metin değildir. Milletini tanıyan, milletinin değerleriyle bütünleşmiş, istiklal mücadelesine gerçekten inanan bir şair ancak bunu yazabilirdi. Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi Tanrıöver yarışmaya katılanlar arasında dönemin en büyük şairlerinden Mehmet Akif Ersoy’un olmadığını gördü. Çünkü Mehmet Akif İstiklal Marşı’nın değerinin parayla ölçülemeyeceğini düşündüğü için yarışmaya katılmadı. Oysaki Akif kıt kanaat geçinebilecek bir gelire sahipti. 5 tane çocuğuna baktığı gibi vefat eden arkadaşının 3 çocuğuna da o bakıyordu.
Daha önce ödül olduğu için yarışmaya katılmayan Akif ödül almayacağı konusunda Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi Tanrıöver tarafından ikna edilince yarışmanın bitimine kısa bir süre kala İstiklal Marşı’nı yazdı.
1 Mart 1921’de mecliste okunan Akif’in şiiri ayakta alkışlanır. Bu şiir okunmasından 11 gün sonra 12 Mart 1921’de İstiklal Marşı olarak kabul edilir. Mecliste, sokaklarda, evlerde kısacası her yerde okunan İstiklal marşı milli mücadeleye yeni bir ruh katmıştır.
Verilen para ödülünü almayıp hayır kurumlarına bağışlayan Akif, İstiklal Marşını Türk Milletinin büyük bir eseri olarak kabul ettiği için Safahat’a koymamıştır. İşte İstiklal Marşımızın yazılışının öyküsü böyledir. Bizlere düşen en büyük görev Vatanımıza, Bayrağımıza, İstiklal Marşımıza ve Dinimize sahip çıkmak ve bu değerleri yükseltmek için gece gündüz çalışmaktır.