Bu sayfamızda Seçmeli Türk Düşünce Tarihi Dersi özet ders notlarını paylaşıyoruz. Türk Düşünce Tarihi özet ders notlarımız güncel MEB kitabına görev hazırlanmıştır. Öğrenci arkadaşlarımız güncel Türk Düşünce Tarihi notlarını indirerek Seçmeli Türk Düşünce Tarihi yazılılarına hazırlanabilirler.
İÇERİK:
1.Ünite İslam Öncesi Türk Düşüncesi
2. Ünite İlk Dönem Türk-İslam Düşüncesi
3.Ünite Osmanlı Dönemi Türk Düşüncesi
4.Ünite Cumhuriyet Dönemi Türk Düşüncesi
1.Ünite İslam Öncesi Türk Düşüncesi
A. Dinî Düşünce
Türklerin dinî hayatının merkezinde Gök Tanrı (Kök Tengri) inancı yer almıştır. İnanç sistemlerini oluşturan diğer unsurlarla birlikte yer-su (yir-sub) inancı ve ataların ruhlarına saygı kutsal olarak kabul edilmiştir.
İslam Öncesi Türklerdeki Âlem (Evren) Tasavvuru
İslam öncesi Türk düşüncesine göre âlem; tüm katmanlarıyla birlikte yeri, göğü ve içindekileri de kuşatan en geniş anlamdaki varlık alanıdır.
Türkler; evreni gök, yer ve yer altı olmak üzere üç tabakalı bir varlık alanı olarak düşünmüşlerdir.
Eski Türklere göre evren; ağaç, demir, ateş ve su olmak üzere dört unsurdan meydana gelmiştir. Onlar âlemin bir zaman ve düzen içinde var olduğunu düşünerek onunla bütünleşmişlerdir.
Türklerin evren tasavvurunun oluşumunu etkileyen önemli unsurlardan biri de ölüm düşüncesidir. İslamiyet öncesi Türklerde ahiret inancı vardır. Türkler için ölmek, yeni bir hayata geçmektir. Ölüm yerine kullanılan terimlere bakıldığında ölümün bir yok olma olarak değil, dünya değiştirme olarak görüldüğü anlaşılmaktadır.
İslam Öncesi Türklerdeki Gök Tanrı İnancı
Türklerin İslam öncesi dinî inançlarını üç noktada toplamak mümkündür:
a) Gök Tanrı İnancı
b) Atalar Kültü
c) Yer-Su İnancı
Türk boylarının büyük çoğunluğu Gök Tanrı inancını benimsemiştir. Hunlar, Göktürkler ve Uygurlar gibi Türk devletlerinde dinî sistemin merkezinde Gök Tanrı inancı yer almaktadır. Türkler Gök Tanrı’yı her şeye gücü yeten yüce bir yaratıcı olarak kabul etmişlerdir.
Tanrı, tektir; ezelî ve ebedîdir, her şeyin yaratıcısıdır, kâinatın efendisidir. O, görülemez ve sonsuzdur. İnsanların ne kadar yaşayacağını tayin eden odur. Gök Tanrı hiçbir zaman insana ya da başka bir varlığa benzetilmemiş, bu yüzden heykeli veya sureti yapılmamıştır. Her şeyin kaynağı odur. Toplumsal hayatı da o düzenlemektedir. Türklerde iktidarın kaynağı da Tanrı’ya dayandırılmıştır.
Atalar Kültü
İslam öncesi Türk inanç sisteminin ikinci esasını atalar kültü teşkil etmiştir. Ölmüş olan ataların ruhlarına saygı duyma ve onlar için kurbanlar sunma inanç ve âdeti, İslam öncesi Türk din tarihinin önemli unsurlarından biridir. Baba ve ataların öldükten sonra da ruhları aracılığıyla aile bireylerini korumaya devam ettikleri düşünülmüştür.
Yer-Su (Yir-Sub) İnancı
Yer-su (yir-sub) inancı, tabiat güçlerinin kutsallığıdır. Yer ve su ruhlarını da içeren varlıkların tamamından oluşan bir külttür. İslam Öncesi Dönem’deTürkler, tabiatın Tanrı tarafından yaratıldığına inandıkları için onu kutsal saymışlardır. Türklere göre yeryüzünde bulunan varlıkların tümü sonsuz bir güzellik kaynağıdır. Bunlar Tanrı tarafından gönderilmiş kutsal hediyelerdir.
B. Felsefi Düşünce
İslamiyet öncesi Türklerin de yaşam biçimleri ve inançlarıyla şekillenen kendilerine özgü bir felsefi düşünce dünyaları olmuştur. Bu; varlık, ahlak, siyaset vb. alanları içeren ve kendi içinde tutarlı olan bir düşünce dünyasıdır.
İslam Öncesi Türklerdeki Felsefi Düşünce
İslam öncesi Türklerde felsefi düşünce, bozkır kültürünün ve konargöçer yaşamın etkisiyle Türklerin çeşitli kültürlerle kurdukları etkileşime bağlı olarak şekillenmiştir. Bu etkileşim sonucu Türk düşünce dünyasında İran, Çin, Hindistan ve Orta Asya’daki dinî ve mitolojik motifler yer almaya başlamıştır. Türklerin diğer kültürlerdeki mitolojik imgelerden etkilenmeleri, ay üstü âlemin varlığına ve doğaüstü varlıklara olan inançlarını pekiştirmiştir.
C. Bilimsel Düşünce
Diğer Erken Dönem uygarlıkları gibi Türkler de tarihin eski dönemlerinden itibaren günlük yaşama ilişkin ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik pratik bilgilere sahip olmuşlardır.
Türklerde bilimsel bilginin gelişmesi; Mısır, Sümer, Babil, Çin ve Hint gibi bazı medeniyetlere göre nispeten daha yavaş olmuştur. Bunun en önemli sebebi, Türklerin yerleşik hayata daha geç bir dönemde geçmiş olmasıdır. Bununla birlikte Türkler; tarım, hayvancılık, savaş teknolojileri gibi bazı alanlarda ilerlemeler kaydetmişlerdir.
Ç. Siyasi Düşünce
İslam Öncesi Dönem’deTürklerin siyasi düşüncesi, âlem tasavvuru ve Gök Tanrı inancıyla ilişkili olmuştur. Gökyüzündeki düzenin benzer şekilde yeryüzünde de var olduğu düşünülmüştür. Nasıl ki evrenin merkezinde Kutup Yıldızı bulunuyorsa yeryüzünün merkezinde de Tanrı’nın emriyle hükümdar olan kağanın bulunduğu kabul edilmiştir.
İslam Öncesi Türklerdeki Siyasi Düşüncenin Yapısı
İslam öncesi Türklerdeki siyasi düşüncenin temelinde yer alan başlıca unsurlar şunlardır: kut anlayışı, Türk töresi, cihan hâkimiyeti anlayışı, bağımsızlık fikri, boylar federasyonu ve konargöçer yaşam.
İslam Öncesi Türklerdeki Bağımsızlık ve Adalet Düşüncesi
Bağımsızlık, Türk siyasi düşüncesinde devlet olmanın en önemli şartlarından biri olarak kabul edilmiştir. Türk tarihi, Türklerin başkalarının hâkimiyetine girmeyi kabul etmeyip devletlerini yaşatmak ve bağımsızlıklarını korumak için verdikleri çok sayıda mücadele ile doludur.
Türk siyasi düşüncesine göre devletin öncelikli görevi adaleti sağlamaktır. Devletin varlığını koruması adalete bağlıdır. Kitabelerde devletin yıkılma nedeni olarak hükümdarların adaleti terk etmiş olmaları gösterilmektedir. Adalet ise töre ile sağlanır.
İslam Öncesi Türklerdeki Devlet Düşüncesi
İslam Öncesi Dönem’deTürkler, inançları doğrultusunda bir siyasi düşünce geliştirmişlerdir. Kut anlayışına göre Tanrı tarafından seçildiğine inanılan bir kağanın yönettiği Türklerde devlet ve millet kutsal sayılmış, yönetim anlayışı da bu doğrultuda şekillenmiştir.
2. Ünite İlk Dönem Türk-İslam Düşüncesi
A. Dinî Düşünce
Türklerin tarihteki yolculuklarının en önemli kavşak noktası, İslamiyet’le karşılaşmaları olmuştur. Türklerin İslam’ı kabulü, doğurduğu sonuçlar açısından hem İslam tarihini hem de dünya tarihini derinden etkilemiştir.
İslam Düşüncesinin Genel Özellikleri
İslam düşüncesi, Müslümanların Kur’an ile sünnetten hareketle ve diğer kadim kültürlerden faydalanarak tutarlı bir sistem içinde ortaya koydukları yorumlar bütünüdür. İslam düşüncesinin ilahi yönü vahyin verilerinin aktarılmasının, beşeri yönü ise insanın düşünsel faaliyetlerinin ürünüdür.
1. Özgündür. Düşünce tarihinin bir parçası olmakla birlikte bir ayağını Kur’an ve onun açılımı olan sünnet, diğer ayağını da akıl oluşturur. Yani İslam düşüncesinin ana dayanağı ilahidir fakat ortaya konan düşünceler ve yorumlar beşerîdir. O, kaynağını Kur’an’dan alması bakımından diğer düşünce sistemlerinden ayrılır.
2. Evrenseldir. Müslüman aydınların, İslam düşüncesini bulundukları çağın ihtiyaçlarına göre yeniden ihya ve inşa etmeleri (diriltmeleri ve üretmeleri) koşuluyla insanlığın içinde bulunduğu sorunlara çözüm üretmeye ve tüm insanların ihtiyaçlarını karşılamaya elverişlidir.
3. Hem tefsir, hadis, kelam, fıkıh gibi İslami ilimlerin hem de mantık, felsefe, astronomi, matematik gibi beşerî disiplinlerin verilerini değerlendirir ve kendi temel ilkeleri doğrultusunda ortak bir dünya görüşü oluşturmaya çalışır.
4. İnsan onurunun korunmasına, düşünce özgürlüğüne, estetiğe ve hak, adalet, merhamet gibi değerlere önem verir.
5. İnsanın içinde yaşadığı doğayı sadece maddi bir varlık alanı olarak görmesini istemez. Doğanın maddi varlığının yanı sıra metafizik boyutunu da hatırlatarak insana doğaya ve doğa içinde bulunan diğer varlıklara karşı sorumluluk bilinci verir.
6. Mantıksal tutarlılık ilkesine bağlıdır. Eklektik bir yapıya sahip olmasına rağmen tutarsızlıkların olmadığı; anlam bütünlüğünün, analiz ve sentezin olduğu fikir düzleminde yer alır.
7. İnsanın maddi ve manevi bütünlüğünü korur. İnsanın maddi varlığını manevi yönüne, manevi varlığını da maddi yönüne indirgemez.
8. Dinamiktir. Vahyin ana niteliklerine zıt olmamak kaydıyla değişime, gelişime ve farklı düşünce biçimlerine açıktır.
9. Merkezinde tek tanrı (tevhit) inancının yer aldığı; insan, hayat, evren, Allah hakkındaki düşünceler bütünüdür.
Türklerin İslamiyet’i Kabul Ettiği Dönemde İslam Düşüncesinin Özellikleri
Türklerin İslamiyet’i kabul ettiği dönemde İslam dünyası; birçok karmaşık dinî, siyasi, kültürel tartışmalar ve gelişmeler içindedir. İslam dünyasındaki bu dönem; çeşitli entelektüel akımların ortaya çıkmasına, felsefi düşüncenin gelişmesine ve İslam’ın farklı yorumlarının oluşmasına tanıklık etmiştir.
Dinî Düşüncenin Boyutları
İslam’da dinî düşüncenin temel unsurları; fıkıh, kelam ve tasavvuftur. Dinî düşüncenin uygulamaya yönelik pratik boyutunu fıkıh, inanca yönelik teorik boyutunu kelam konu edinir. Tasavvuf ise İslam’ın ahlaki, ruhsal ve mistik boyutunu konu edinmiştir.
İslam’da Dinî Düşüncenin Fıkıh Boyutu
Terim olarak fıkıh, dinin uygulamaya yönelik hükümlerini (kurallarını) bilmektir.
Fıkıh ilmi, Kur’an ve sünnette yer alan dinî hükümlerin doğru bir şekilde anlaşılmasını ve hayata aktarılmasını konu edinir. Yine Müslümanların dinî açıdan yerine getirmekle sorumlu olduğu görevler ve ibadet şekilleri fıkıh tarafından belirlenir.
İslam’da Dinî Düşüncenin Kelam Boyutu
Kelam ilmi; Allah’ın varlığından ve sıfatlarından, peygamberlik ile ilgili konulardan, başlangıç ve sonuç açısından kâinatın durumlarından İslâm prensipleri üzere söz eden bir ilim olarak tanımlanmıştır.
İslam’da Dinî Düşüncenin Tasavvuf Boyutu
Tasavvuf; İslâm’ın manevi, ahlaki ve mistik yönünü esas alan hayat tarzıdır. Tasavvuf, bu hayat tarzının özelliklerini belirleyip kitap ve sünnetle ilişkisini kurar.
Tasavvuf; kalp temizliği, nefis terbiyesi, güzel ahlak gibi konular ile sûfinin niteliklerini ve görevlerini belirleyen mistik bir yorumdur. Tasavvuf yolunda olanlara sûfî veya mutasavvıf denir.
İlk Dönem Türk-İslam Düşüncesinin Genel Özellikleri
İlk Dönem Türk-İslam Düşüncesinin Dinî Boyutu
Türklerin İslam düşüncesinin fıkıh boyutunu Hanefilik, kelam boyutunu Matüridilik, tasavvuf boyutunu ise Yesevilik oluşturmuştur. Türk-İslam düşüncesinin dinî boyutu, iç içe geçmiş bu üç unsurun etrafında şekillenmiştir.
a) Hanefilik
Hanefilik, VIII. yüzyılın ortalarından günümüze kadar Türk toplumlarının dinî hayatlarında ve düşünsel faaliyetlerinde en fazla etkili olan fıkıh ekolüdür. Bu ekol, İmam-ı Azam Ebu Hanife’nin görüşleri etrafında oluşmuş ve adını esaslarını belirleyen Ebu Hanife’den almıştır.
b) Matüridilik
Matüridilik, Ebu Mansur Matüridi’nin(853-944) görüşleri etrafında oluşan ve adını kurucusundan alan kelam ekolüdür.
Ebu Mansur Matüridi, Ebu Hanife’den sonra akla ve düşünceye en çok değer veren âlimlerden biridir. O, Ebu Hanife’nin fikirlerini geliştirerek köklü bir kelam ekolünün oluşmasını sağlamıştır. Matüridi İslam inanç esaslarının temellendirilmesinde akıl ve vahyi birlikte değerlendirmiştir.
c) Yesevilik
Ahmet Yesevi’nin yolunu izleyenlerin mensup olduğu tasavvuf ekolüne Yesevilik denmiştir. Ahmet Yeseviilk büyük Türk sufisi olduğu gibi Yesevilikde ilk Türk tasavvuf ekolüdür.
Ahilik ve Türk-İslam Geleneğindeki Yeri
Ahilik teşkilatı; Anadolu’ya gelen sanat ve meslek erbabını iş sahibi yapmak, yerli sanatkârlarla rekabet edebilmeleri için ürettikleri malın kalitesini korumak, meslek sahiplerine ahlak eğitimi vermek, ihtiyaç sahiplerine yardım etmek gibi roller üstlenmiştir.
Ahiliğin Türk-İslam dünyasında üstlendiği başlıca işlevler
1- Göçebe Türkmenlerin yerleşik hayata geçip şehir hayatına uyum sağlamalarında öncü rol üstlenmiştir.
2- Ahilik Anadolu’ya gelen göçebe Türkmenleri işbaşında eğiterek üretici olmalarını sağlamıştır.
3- Ahiler, ilk defa bir kadın teşkilatı (Bacıyan-ı Rum) kurmuş, kadınları mesleki alanda eğitmiş ve iktisadi hayat içinde yer almalarını sağlamıştır.
4- Ahilik adabı tarih boyunca Türk halkının millî karakterini oluşturmuştur. Anadolu’da varlığını sürdüren görgü kuralları, komşuluk ilişkileri, misafirperverlik, yardımlaşma vb. değerler Ahiliğin günümüzdeki yansımalarıdır.
5- Ahiler kurdukları vakıflarla ve yapmış oldukları şifahane, han, medrese ve hayır kurumlarıyla günlük hayatın her alanında etkili olmuşlardır.
6- Osmanlı Devleti’nin manevi mimarı olarak görülen ve bir Ahi şeyhi olan Şeyh Edebali ile diğer Ahilerin desteği, devletin kurulmasında ve bir cihan devleti hâline gelmesinde önemli rol oynamıştır.
7- Ahiler Anadolu’da birlik, beraberlik ve kardeşliğin mayasını oluşturmuştur.
B. Felsefi Düşünce
Bu dönemde hakikat arayışına yönelik yapılan tartışmalar sonucunda İslam medeniyetinde farklı yaklaşımlara sahip üç ekol ortaya çıkmıştır. Bunlar; kelam, tasavvuf ve felsefe ekolleridir.
Din-felsefe ilişkisi Türk-İslam felsefesinin temel problemlerinden biri olmuştur. Bu konuda öne çıkan iki önemli ekol işrakilik ve meşşailik olmuştur. İşrakilik, akıl yürütme veya duyu verilerinin yetersiz kaldığı durumlarda bilginin keşif ve ilham yoluyla elde edildiğini savunur. İşrakilik ekolünün en önemli temsilcisi VI. yüzyılın sonlarında yaşamış olan Şahabeddin Sühreverdi’dir.
Bu dönemin diğer önemli ekolü ise meşşailiktir. Bu ekol bilginin elde edilmesinde temel kaynağın “akıl ve vahiy” olduğunu savunmuştur. En önemli temsilcileri Kindi, Farabi, İbniSina ve İbnRüşd’dür. Meşşailer vahiyle aklın çelişmediğini savunmuşlardır.
C. Bilimsel Düşünce
İlk Dönem Türk-İslam Düşüncesinde Bilime Verilen Önem
Doğuşundan kısa bir süre sonra hızla yayılıp geniş bir coğrafyaya ulaşan İslam dininin doğru bilgiye ve bilimsel düşünceye büyük önem vermesi, fetihler sırasında karşılaşılan çok sayıda kültür ve medeniyetin zengin düşünce mirasından yararlanılmasını sağlamıştır.
İslam orduları VII. yüzyıldan itibaren başta İskenderiye olmak üzere İran’a, Akdeniz kıyılarına ve İspanya’ya yönelmişlerdir. Çeşitli medeniyetlere ait zengin mirasın, bilimsel ve felsefi eserlerin çeviriler yoluyla aktarıldığı, korunduğu ve geliştirildiği bu dönemde bilimin merkezi İslam dünyası olmuştur.
Bilimsel ve felsefi birikimin çeviriler yoluyla İslam dünyasına aktarılmasından sonra sözü edilen eğitim ve bilim kurumlarının da katkısıyla önemli bilim insanları yetişmiştir. Türk-İslam dünyasında Harezmi, Abdülhamid İbnTürk, İbnülheysem, Biruni, İbniSina, Ömer Hayyam, Cezeri gibi çok sayıda bilim insanı yetişmiş ve bilimsel düşünceye çok önemli katkılarda bulunmuştur.
Ç. Siyasi Düşünce
Türklerin İslamiyet’i Kabulü
Türklerin İslamiyet’i kabulü, VII. yüzyılda başlayıp XIV. yüzyıla dek devam eden uzun ve karmaşık bir süreç içinde gerçekleşmiştir. Bu süreçte en yoğun İslamlaşma X ve XI. yüzyıllarda yaşanmıştır.
751 Talas Savaşı, sonuçları bakımından Türk-İslam tarihi açısından önemli bir olaydır. Talas Savaşı’nın siyasi, sosyal, ekonomik ve kültürel sonuçları olmuştur.
İslamiyet’in Türkler arasında yayılmasında dönüm noktası olan bir başka gelişme de Satuk Buğra Han’ın İslamiyet’i seçmesidir.
Satuk Buğra Han, Batı Karahanlılarınİslam dinini kabul etmelerini sağlamıştır.
Onun İslamiyet yolunda verdiği mücadeleler Satuk Buğra Han Destanı adıyla derlenmiştir.
İlk Dönem Türk-İslam Siyasi Düşüncesi
Türk devletleri Tarih boyunca birbirinin devamı olarak kurulmuş, bu da Türk devlet anlayışının devamlılığını sağlamıştır. İslamiyet sonrasında kurulan Türk devletleri aynı devlet anlayışını sürdürmekle beraber süreç içerisinde İslami kurum ve ilkeleri de benimseyerek Türk-İslam siyasi düşüncesini geliştirmişlerdir.
3.Ünite Osmanlı Dönemi Türk Düşüncesi
A. Dinî Düşünce
Osmanlı Devleti; Selçuklu Devleti’nin coğrafi, fikrî, ilmî ve kültürel mirası üzerine kurulmuştur. Bu mirasta sağlam bir dinî inanç ve bu inançla desteklenmiş bir dünya görüşü vardır. Bu dünya görüşünde evrene, tabiata, insanlığa iyimser bir bakış vardır. Bu bakışta farklı inanç ve mezheplere mensup insanların Allah’ın bir emaneti olduğu düşüncesi vardır. Bu düşüncede ise dünyayı, varlıkları ve hayatı yorumlayıp onlara bir anlam kazandırma anlayışı vardır.
Osmanlı Devleti Dönemi’nde Fıkıh Düşüncesi
Osmanlı fıkıh âlimleri, Selçuklulardan devraldıkları Hanefi fıkıh kültürünü devam ettirmişlerdir. Selçukluların devamı olan Osmanlı toplumu da Hanefi olduğundan Osmanlı medreselerinde genellikle bu mezhebe ait kitaplar okutulmuştur. Hanefi âlimlerinin çoğunun Türklerden olması ve Türk toplumunun düşünce yapısının Hanefi mezhebi ile örtüşmesi bu mezhebe ait kitapların okunmasında etkili olmuştur.
Osmanlı Dönemi’nde Kelam Düşüncesi
Osmanlı âlimleri XV. yüzyıldan itibaren dinamik bir ilmî faaliyet içine girmişlerdir. Diğer disiplinlerde olduğu gibi kelam ilminde de fikir tartışmaları yapılmış ve kelam ilmiyle ilgili kitaplar yazılmıştır. Fakat kelam ilmiyle ilgili özgün kitaplardan çok, klasik kelam metinlerine şerh ve haşiyeler yazılmıştır.
Osmanlı Dönemi’nde Tasavvuf Düşüncesi
Osmanlı Dönemi tasavvuf düşüncesi çeşitli kaynaklardan etkilenmiştir.
Osmanlı Dönemi’nde yazılmış Türkçe, Farsça, Arapça eserlerin yanı sıra bu dönemden önce yazılmış eserler ve Osmanlı sınırları dışında yaşayan Müslüman yazarların eserleri de Osmanlı tasavvuf düşüncesini etkilemiştir.
Osmanlı Dönemi Tasavvuf düşüncesinin ana kaynakları
1- Osmanlı tasavvuf düşüncesini etkileyen ilk sufiler ile tasavvufun ilk döneminde yazılan kitaplar
2- Sühreverdi tarafından kurulan işrakilik ve İbn’ül Arabi tarafından geliştirilen vahdetivücut gibi daha çok tasavvuf felsefesi olarak nitelendirilen ekollerle ilgili eserler
3- Osmanlı Dönemi’nden önce kurulan ve Osmanlı tasavvuf düşüncesini etkileyen tasavvuf çevrelerinde yazılan kitaplar
4- Osmanlı Dönemi’nde Anadolu’da kurulan ve Balkanlarda da etkili olan Bayramilik, Celvetilik, Bektaşilik gibi tasavvuf ekolleri ve eserleri
Osmanlı’da Medreseler
İslam tarihinde medreseler, Türkler tarafından geliştirilen eğitim ve öğretim kurumlarıdır. Medreseler genellikle bir avlu etrafında bir dershane ile öğrenci odalarından oluşur ve tek katlıdır. Medreselerde ders veren hocalara müderris denir.
Osmanlı Devleti’nde genel eğitim ve öğretim kurumu olan medreselere, sıbyan mekteplerini (ilkokul) bitirenler ve darülhüffazda (hafızlık kursları) veya evlerde özel eğitim alarak okuma yazma öğrenmiş kişiler kabul edilmiştir.
Osmanlı Devleti’nde ilk medrese, Orhan Gazi’nin 1331’de kurduğu İznik Medresesidir. Dinî ve akli ilimlerde ondan fazla kitap yazan ve dönemin tanınmış âlimlerinden biri olan Davud-i Kayserî, bu medresenin ilk müderrisi olarak atanmıştır.
Medreseler; devletin ihtiyacı olan müderrislik, müftülük veya kadılık gibi kamu görevlilerini yetiştirmiştir. Medrese mezunları Osmanlı Devleti’nin ilmiye sınıfını oluşturmuştur. İlmiye sınıfının başında ise şeyhülislam yer almıştır.
B. Felsefi Düşünce
Osmanlı felsefesini doğru anlamanın ve bu alanda sağlıklı değerlendirmeler yapabilmenin yolu, Osmanlı düşüncesini kendi özgün yapısı içinde ele almaktır.
Osmanlı Dönemi Türk Düşüncesinde Felsefi Düşüncenin Yeri
Osmanlı felsefesi, kendinden önceki felsefe geleneklerinin özgün sentezlerini içeren zengin bir entelektüel birikimi ifade eder. Birçok kavram, ilke ve problemi kendilerinden önceki felsefi geleneklerden devralan Osmanlı düşünürleri bu mirası sürekli geliştirerek yeniden formüle etmiştir.
Osmanlı Dönemi’nde felsefe genellikle hikmet olarak ele alınmış ve bu disiplin nazari hikmet (teorik felsefe) ve amelî hikmet (pratik felsefe) olarak ikiye ayrılmıştır. Nazari hikmet felsefenin teorik konularını ele alırken amelî hikmet felsefenin ahlak, siyaset gibi pratik alanına ait konuları incelemiştir.
C. Bilimsel Düşünce
Osmanlı Dönemi’nde Bilimsel Düşünce:
- Osmanlı Dönemi bilimsel düşüncesinin gelişmesinde Osmanlı Devleti’nin kurulduğu coğrafyanın kültürel mirası etkili olmuştur. Osmanlıda bilim geleneğinin oluşmasında Anadolu ve Rumeli coğrafyasında yetişen Osmanlı bilim insanları ile İslam dünyasının Türkistan, İran, Suriye ve Mısır gibi eski kültür merkezlerinden yetişen bilim insanlarının etkisi olmuştur.
- Osmanlılar bilim, kültür ve düşünce alanında da kendilerine özgü bir anlayış benimsemişlerdir.
Osmanlı Dönemi’nde Bilimsel Düşüncenin Gelişmesinde Katkısı Olan Bilim İnsanları
Kadızade-i Rumi
Uluğ Bey
Ali Kuşçu
Piri Reis
TakıyyüddinRaşid
Mirim Çelebi
İsmail Gelenbevi
Bilimsel Düşüncenin Değişmesinde Kadızadelerin Etkisi
Kadızadeler hareketi, XVII. yüzyılda Osmanlılarda dinî ve içtimai (toplumsal) hareket başlatan vaizler zümresi ve bu harekete verilen isimdir.
Kadızadeler hareketinin amacı, İslam’ı Kur’an-ı Kerim ve sünnet dışındaki bidat sayılan unsurlardan arındırmak ve bu anlayışı devletin bütün kademelerine yaymaktır.
Osmanlı Bilim ve Düşünce Dünyasında Değişimin Öncüleri: Kâtipler
XVII. yüzyılda Osmanlı bilim ve düşünce üretiminde ulema sınıfı ve medreselerden başka etkili olan kâtipler (kalemiye) sınıfı da bulunmaktadır. Kâtipler sınıfı da ulema kadar bilginin üretilmesinde ve yayılmasında etkili olmuştur. Kadızadeler hareketinin uygulamaları bir anlamda kâtip sınıfının öne çıkmasına neden olmuştur. Daha çok naklî (dinî) ilimlerin okutulması düşüncesinde olan Kadızadelerin aksine kâtipler aklî bilginin üretilmesinde etkili olmuşlardır.
Ç. Siyasi Düşünce
Osmanlı Klasik Dönemi’nde Siyasi Düşünce
Osmanlı siyasi düşüncesinin oluşumunda İslam siyasi düşüncesi, Orta
Asya Türk gelenekleri ve hâkim olduğu coğrafyayı etkileyen medeniyetlerin etkisi görülmüştür.
Osmanlı Devleti’ndeki Yenilik Arayışlarının Türk Siyasi Düşüncesine Etkisi
XVII. yüzyıldan itibaren Osmanlı Devleti’nin yönetim anlayışında ve uygulamalarında birtakım aksaklıklar ortaya çıkmaya başlamıştır. Bazı Osmanlı devlet adamları ve ulema bu durum üzerine bazı risaleler kaleme almıştır.
Osmanlı Devleti de kanunnameler ve bazı düzenlemelerle bozulmalara karşı tedbir almaya çalışmıştır.
Tanzimat Dönemi’ndeki Modernleşme Uygulamaları
Osmanlı tarihinde Tanzimat Fermanı’nın ilanından (1839) I.Meşrutiyet’in ilanına (1876) kadar olan sürece Tanzimat Dönemi denilmiştir.
Tanzimat sözcüğü düzenleme, yapılanma anlamlarına gelmektedir.
Kavram olarak tanzimat; Türk siyasi, idari, iktisadi ve sosyal hayatında topyekûn bir değişmeyi ve yeniden yapılanmayı ifade etmektedir.
Hazırlık Dönemi
Osmanlı Devleti III. Selim Dönemi’nden (1789-1808) itibaren başta ordu alanında olmak üzere Batı’yı örnek alan köklü yenilikler yapmaya başlamıştır. Osmanlı Devleti Batı’yı yakından takip edebilmek için Paris, Londra, Berlin ve Viyana gibi önemli Avrupa başkentlerinde daimi elçilikler açmıştır. III. Selim, Nizam-ı Cedit (Yeni Düzen) adıyla askerî alanda önemli yenilikler yapmıştır.
Tanzimat Fermanı’nda vergi sisteminin düzenlenmesi, askerlik hizmetinin zorunlu hâle getirilmesi, tüm Osmanlı tebaasının can, mal ve namusunun kanunlar tarafından güvence altına alınması ele alınan başlıca konular olmuştur.
Islahat Fermanı’nın İlanı (1856)
Tanzimat Fermanı azınlıklarla ilgili sorunları çözmede yetersiz kalınca Batılı devletler uygulamaların denetleyicileri hâline gelmiştir. Fermana ait bazı maddelerin uygulanamamış olmasından rahatsızlık duyan Batılı elçiler, yeni bir fermanın hazırlanmasını gerekli görmüşlerdir. Tanzimat Fermanı’ndaki kanunları daha da genişleten bir ferman olan Islahat Fermanı, 1856 yılında yayımlanmıştır.
Meşrutiyet Dönemi’nde Uygulanan Modernleşme Uygulamaları
Tanzimat Dönemi’nin ardından Kanun-ı Esasi’nin yürürlüğe girmesi ile başlayan Meşrutiyet Dönemi Osmanlı tarihinde reformların devam ettiği bir dönem olmuştur. Bu reformların başında ilk kez modern anlamda anayasa hazırlanması, seçimlerin yapılması, Meşrutiyet Meclisi’nin açılması ve siyasi partilerin kurulması sayılabilir.
4.Ünite Cumhuriyet Dönemi Türk Düşüncesi
A. Dinî Düşünce
Cumhuriyet rejimine geçişle birlikte Osmanlı’dan tevarüs edilen dinî düşünce geleneği devam etmiş, dinî kurumlar ise değişikliğe uğramakla birlikte Osmanlı’da olduğu gibi Cumhuriyet Dönemi’nde de devlet kurumu olma özelliğini korumuştur.
Cumhuriyet Dönemi’nde Dinî Düşüncede Yaşanan Gelişmeler
Cumhuriyet yönetimine geçişle birlikte devletin laikleştirilmesi açısından yeni bir döneme girilmiştir. Bu bakımdan ilk kez Diyanet İşleri Reisliğine getirilecek kişinin geçiş döneminin sorumluluğunu üstlenebilecek, kurumu laik sistem içerisine oturtacak niteliklere sahip olması istenmiştir.
Bununla beraber dinî bilgisine saygı duyulacak, halk tarafından sevilecek ve yeni gelişmelere açık donanımlı bir âlim olması arzu edilmiştir.
B. Felsefi Düşünce
Modern Batı medeniyetini şekillendirdiği düşünülen akılcılık, bilimsellik, laiklik, ilerlemecilik gibi kavramlar Cumhuriyet Dönemi’ndeki politikaların özünü oluşturmaktadır.
Aydınlanma idealine inanan cumhuriyet aydınının üzerine düşen görev; siyasi iradeye amaçları doğrultusunda sanat, edebiyat vb. yollarla destek vermektir. Bu noktada anahtar rolü ise felsefe üstlenmiştir.
Cumhuriyet Dönemi’nde Felsefi Düşüncenin Gelişimi
“Yeni yurttaş/insan” ve “yeni toplum” idealinin gerçekleştirilebilmesi için çağdaşlaşma yolunda esas alınan Batılı değerlerin temelini oluşturan felsefenin tanıtılması ve topluma yayılması gerektiğine inanılmıştır. Bu amaç doğrultusunda birçok eğitim kurumu ve dernek kurulmuş, çok sayıda dergi yayımlanmıştır.
Hem devlet hem de sivil unsurlar tarafından gerçekleştirilen faaliyetler felsefenin kurumsallaşmasında ve kitlelere ulaşmasında önemli rol oynamıştır.
C. Bilimsel Düşünce
Cumhuriyet’in ilanını takip eden süreçte devletin bilim ile olan ilişkisi iki boyutta şekillenmiştir. Birincisi, Türk toplumunun ihtiyacı olan ekonomik kalkınmada bilim ve teknolojiyi yakından takip edecek sanayileşme politikalarının oluşturulmasıdır. Diğeri ise Türk toplumunu akla ve bilimsel düşünceye dayalı çağdaş yaşam çatısı altında bütünleştirecek ve millî kültür, dil ve tarih gibi değerleri ön plana çıkaracak toplumsal reformların gerçekleştirilmesidir.
Cumhuriyet Dönemi’nde Uygulanan Bilim Politikaları
Cumhuriyetin İlk Yıllarından 1960’a Kadar Bilim Politikaları
Atatürk; kültür ve bilimi bir bütün olarak ele almıştır. Bu konuda teknik elemanları yetiştirmek; memleket davalarının ideolojisini anlayacak, anlatacak, nesilden nesile yaşatacak fert ve kurumları oluşturmak gerektiğine inanmıştır.
Bu amaçlar doğrultusunda çeşitli eğitim politikaları geliştirilmiştir.
Eğitim Kurumları
Cumhuriyet’in eğitim politikası, millî ve çağdaş eğitimi vatanın her köşesine yaymayı ve ülkede bilim ortamının sağlanmasına zemin hazırlamayı amaçlamıştır. Bu amaç doğrultusunda Millet Mektepleri, Halkevleri ve Halk odaları, Köy Enstitüleri ve üniversiteler açılmıştır.
Araştırma ve Geliştirme Kurumları
Bilginin üretilmesinde ve geliştirilmesinde en az üniversiteler kadar önemli görevleri olan başka kurumlara da gereksinim duyulmuştur. Bu nedenle bilimin yerleşmesini, yaygınlaşmasını, toplumsallaşmasını ve aynı zamanda bilim ve teknoloji alanında gerekli olan atılımların yapılmasını sağlamak amacıyla çeşitli araştırma ve geliştirme kurumları açılmıştır.
Cumhuriyet Dönemi’nin Önemli Bilim İnsanları
Cahit Arf
Hatice Nüzhet Toydemir Gökdoğan
Aydın Sayılı
Fuat Sezgin
Mahmut Gazi Yaşargil
Oktay Sinanoğlu
Aziz Sancar
Ç. Siyasi Düşünce
Cumhuriyet Dönemi İnkılaplarının Temel Özellikleri ve Türk Düşünce Hayatına Etkileri
Cumhuriyet Dönemi’nde gerçekleştirilen inkılapların Türk toplumunun modernleşmesinde önemli bir etkisi olmuştur.
Cumhuriyet Dönemi’nde gerçekleştirilen inkılapların dayandığı temel özellikler sırasıyla şöyledir:
Vatan ve Millet Sevgisi
Bağımsızlık ve Özgürlük
Egemenliğin Millete Ait Olması
Millî Birlik ve Beraberlik Anlayışı
Kültürün Geliştirilmesi
Tarih Bilinci
Dil
Çağdaş Uygarlık Düzeyinin Üzerine Çıkarma
Çağdaş Uygarlık Düzeyinin Üzerine Çıkarma
Mavi Anadoluculuk
Anadoluculuk
Hümanizm
Atatürk Milliyetçiliği
Kadro Hareketi
Atatürkçü Düşünce Sistemine Etki Eden Faktörler
Mustafa Kemal’in düşünce sisteminin oluşumuna etki eden birbiriyle ilişkili birçok farklı unsur bulunmaktadır. Çocukluğu, yetişmiş olduğu çevre, öğrenim hayatı, öğretmenleri, Avrupa ve Osmanlı Devleti’nde yaşanan gelişmeler Mustafa Kemal’i derinden etkilemiştir. Özellikle okumuş olduğu kitaplar, fikir dünyasının gelişimini sağlamıştır.