Tarih Kursu Ders Notları,KONU ÖZETLERİ YENi ÇAĞ AVRUPASI’NDA MEYDANA GELEN GELiŞMELER (TARİH 11 2. ÜNİTE DEĞİŞİM ÇAĞINDA AVRUPA VE OSMANLI 1. KONU)

YENi ÇAĞ AVRUPASI’NDA MEYDANA GELEN GELiŞMELER (TARİH 11 2. ÜNİTE DEĞİŞİM ÇAĞINDA AVRUPA VE OSMANLI 1. KONU)

Tarih ders notları, yks tarih ders notları, ayt tarih ders notları, tyt tarih ders notları, tarih özet, tarih 9 ders notları, tarih 10 ders notları, tarih 11 ders notları, inkılap tarihi ders notları, çağdaş Türk ve dünya tarihi ders notları, güncel tarih ders notları, özet konu anlatım, kısa tarih, yeni kitaba göre hazırlanmış ders notları, yeni müfredat tarih , tarih pdf


YENİ ÇAĞ AVRUPASI’NDA MEYDANA GELEN GELİŞMELER


Katolik Kilisesi’nden Alternatif Dünya Tasavvuruna
Fikrî ve Manevi Etkenler

Rönesans
Rönesans’ın Sonuçları
Reform
Reformun Sonuçları
Protestanlaşma
Hümanist ve Rasyonalist Felsefeler

Newtoncu Fizik ve Bilim Devrimi
Sekülerleşme
Devletler Arası İlişkilerde Sekülerleşme
Merkantilizm ve Burjuva Sınıfı
Kırdan Kente Göç
Askerî ve Teknolojik Etkenler
Ateşli Silahlar ve Yeni Gemi Türleri
XVII ve XVIII. Yüzyıllarda Avrupa’da Düşünce Alanında Değişimler
Copernicus (1473-1543)
Thomas More (1478-1535)
Machiavelli (1469-1527)
Jean Jacques Rousseau (1712-1778)
Immanuel Kant (1724-1804)



Katolik Kilisesi’nden Alternatif Dünya Tasavvuruna Fikrî ve Manevi Etkenler


Batı Roma İmparatorluğu, Kavimler Göçü sonrasında yıkılınca 
Antik Çağ kültürü yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalmıştı. 
“Kilise”, Avrupa’da Eski Dünya’nın yıkıntıları içinde Antik Çağ’ın kültür değerlerini ele alıp kurtarmıştı.
Kültürel birikimi olmayan genç kavimler kilisenin aracılığıyla Eski Dünya’nın değerlerini benimseyerek yetişmişlerdi. 
Antik kültüre ait düşüncelerden sadece kilisenin uygun bulduğu ve müsaade ettiği düşünceler ayakta kalabilmiş, kiliseye aykırı düşünceler ise kesin olarak terk edilmişti.
Kilise, serbest düşünmenin önünde bir engel oluşturarak kendi ürettiği bilgiyi halka yaymış, bunun dışındakileri reddederek engellemişti.
Kilisenin felsefesine karşı çıkanlar aforoz edilerek dışlanmıştı.


YENİ ÇAĞ AVRUPASI’NDA HALK


Avrupa’da toplum iki sınıfa bölünmüştü: Dini kullanarak oluşturulan sosyo-ekonomik yapıda ruhban ve aristokratların oluşturduğu birinci sınıf insanlar ve yoksul halkın oluşturduğu ikinci sınıf insanlar. 
Soylular ve rahipler maddi ve manevi açıdan halkı sömürmekteydiler.
Halk tabakasının kendini geliştirip değiştirebileceği bütün alanlar kapatılmıştı.
Aydınlanma ile birlikte özgür düşüncenin önü açılarak kiliseye karşı alternatif dünya görüşü oluşturulmuştu. 
Aydınlanmayla birlikte yükselen burjuvazi, yeni ekonomik alanlar açmış ve toplumda bir orta sınıfın doğmasına neden olmuştu.

Feodalite



Feodalite; siyasal ve askerî gücü elinde bulunduran, 
toprağın mülkiyetine veya imtiyazına sahip olan bir senyörler (derebeyler) ile bu sınıfa bağımlı köleler sınıfının oluşturduğu idari düzendir.
Bu düzenin kuruluşuyla Avrupa’da siyasal birlik bozulmuş, küçük yönetim birimleri ortaya çıkmıştır.
Avrupa’da Orta Çağ boyunca hüküm süren feodalite (derebeylik) XV. yüzyıldan itibaren yerini mutlak krallıklara bıraktı. 
Feodalitenin önemini kaybetmesiyle birlikte Yeni Çağ Avrupası’nda birtakım dönüşümler yaşanmıştır. 
Bu dönüşümlerin yaşanmasında Coğrafi Keşifler, barutun ateşli silahlarda kullanılması, hümanizm (insancılık) ve sekülerleşme gibi gelişmeler etkili olmuştur.


Rönesans

XV. yüzyıldan itibaren ilk olarak İtalya’da Hümanizmin
 etkisiyle  ortaya çıkan, İlk Çağ’ın klasik kültür ve sanatına 
dayanan bilim ve sanat akımıdır. 
Rönesans, daha çok edebiyat ve güzel sanatlar alanında görülen yenilik ve gelişme hareketidir.
Rönesans hareketlerinin başlamasına ticari faaliyetler sonucu zenginleşen mesen sınıfının büyük katkısı olmuştur. 
Rönesans’ın Sonuçları:
Özgür düşüncenin temeli atıldı. Avrupa ülkelerinde bilim, sanat, edebiyat alanlarında yeni bir dünya görüşü ortaya çıktı. 
Skolastik düşünce terk edildi. Deney ve gözleme dayanan pozitif düşünce bu sayede ortaya çıktı.
Reform hareketlerine zemin hazırlandı.
Osmanlı Devleti ise Rönesans’tan fazla etkilenmedi.


Reform
Yeniden düzenleme anlamına gelen reform, Yeni Çağ başlarında Avrupa’da meydana gelen dinî düzenlemeleri ifade etmektedir. 
XVI. yüzyılda Katolik mezhebindeki bozulmalarla ilk olarak Almanya’da başlayan reform diğer Avrupa ülkelerine de yayılmıştır.
Reformu başlatan kişi Katolik Kilisesi’ni eleştiren fikirleriyle öne çıkan Alman din adamı Martin Luther’dir.


Reformun Nedenleri:
Matbaanın geliştirilmesi,
Rönesans’ın etkisi, 
Katolik Kilisesi’nde ortaya çıkan bozulmalar.

Matbaa sayesinde kitap basımı ve okuryazarlık oranı arttı. 

İncil’in farklı dillere çevrilip basılmasıyla din adamlarınca ifade edilen konuların çoğunun İncil’de olmadığı anlaşıldı. 
Katolik Kilisesi’nin, din dışı işlerle özellikle siyasetle uğraşması, endüljans, aforoz, enterdi, engizisyon, günah çıkarma gibi güç unsurlarıyla halkın mallarına el koyması gibi nedenlerle Katolik Kilisesi’ne olan güven azalmıştır. 
Bu durum reform hareketlerinin başlamasına temel oluşturmuştur.
Protestanlık XVI. yüzyıl reform hareketine dayanan ve farklı kiliselerden oluşan Hristiyanlık anlayışı olarak yayılmaya başlardı.
Protestan tabiri ilk defa reform yanlılarını nitelendirmek için Roma Katolik Kilisesi tarafından kullanıldı.

Endüljans: Orta Çağ Avrupa’sında Papanın sattığı günah çıkarma, af belgesidir.
Aforoz: Hristiyanlıkta kilise tarafından verilen “dinden çıkarma” cezasıdır.
Enterdi: Papa’nın Hristiyan bir ülkeyi halkı ile birlikte dinden çıkarmasıdır.
Engizisyon: Katolik kilisesine bağlı dinî mahkemelerdir.
Hümanizm
Hümanizm, insanı değer kabul eden, onu her şeyin ölçütü olarak tanımlayan, insanın doğasını, yeteneklerini, sınırlarını veya ilgilerini konu edinen bir felsefi akımdır. 
Hümanizm, edebiyat, bilim, sanat alanlarında ortaya çıkmıştı.  
Rönesans’ın doğmasında hümanist düşüncenin etkisi büyük olmuştu. 
Hümanizm düşüncesi heykel ve mimari alanında da kendini göstermişti. 
Hümanizmin önemli temsilcileri arasında: Dante, Petrarca (Petrark), Montaigne (Monteyn), Erasmus ve Cervantes (Servantes) sayılmaktaydı.
Rasyonalizm, (akılcılık)

Rasyonalizm, (akılcılık) gerçeklerle ilgisi kopmuş birtakım dogmatik düşünce kalıplarının içine hapsolmadan, sorunlara akla, mantığa ve gerçeğe uygun çözümler aramak demektir.
Rasyonel düşünce zamanla eğitim alanında da kendini göstermişti.
Rasyonel düşüncenin ortaya çıkardığı felsefelerden birisi de pozitivizmdir. 
Pozitivizm, aydınlanmanın temel düşüncesi olan bireysel aklın, doğanın kontrolünün, modernitenin, egemenlik ve hukukun temellerini oluşturmuştu.


Newtoncu Fizik ve Bilim Devrimi

Orta Çağ boyunca Katolik Kilisesi Dünya’nın evrenin merkezi olduğu düşüncesini benimsemişti. 
Bilim Devrimi ile birlikte Güneş merkezli bir evren sisteminin varlığı kabul edildi.
Isaac Newton’ın (Ayzek Nivtın) optik, matematik ve fizik alanlarındaki çalışmaları ise Bilim Devrimi’nin en üst noktasıydı.
Newton, gelişmiş bir teleskop icat etti. 
Newton, çağdaş anlamda bilimi kuran ve bilimsel düşünüşün en gelişmiş örneğini ortaya koyan bir bilim insanıydı. 
Evrensel çekim yasasını bulmanın ötesinde bilim ve felsefe arasındaki ilişkiyi de bugünün bakış açısıyla belirledi.

Sekülerleşme
Sekülerizm, dinî olanın karşıtı anlamına gelmektedir. Protestan ülkelerde ortaya çıkan bir düşüncedir.
Sekülerizmde insan aklının dinî bağlardan ayrılması ve dinin bir vicdan meselesi hâline getirilmesi istenmiştir.
Protestanlığın hâkim olduğu toplumlarda sekülerizm de birlikte var olmuştur. 
Bunun sonucu olarak din, kamu hayatından giderek ayrıştırılmış, kişiye özel hâle getirilerek manevi dünyanın inşasına kaydırılmıştır. 
Böylece Batı’da din sosyal önemini de yitirmiştir.
Devletler Arası İlişkilerde Sekülerleşme

Ortaçağ Avrupası’nda kral ile diğer egemen bir güç olan prenslikler arasında hiyerarşik bir yapı bulunmaktaydı. 
Papa ilahi liderken imparator ise dünyevi bir liderdi. Reform hareketleriyle birlikte kilise dışlandı, feodal devletler güç kaybetti ve ulusal krallıklar kuvvetlendi.
Orta Avrupa devletleri birçok prenslikten oluşmaktaydı. Bu durum ulusallaşmayı geciktirmekteydi. 
Prensliklerin bir kısmı Katolik mezhebini diğer kısmı da Protestanlık
mezhebini kabul etmişti. 
Bunların dışında bu prensliklerin arasında ortak bir dil, ortak bir kültür de bulunmamaktaydı.
Dinin devletler arasında farklı algılanması sonucunda Avrupa’da Otuz Yıl Savaşları (1618-1648) yaşandı. 
Bu savaşlar sonrası Westphalia (Vestfalya) Barış Antlaşması imzalandı. Antlaşma ile Avrupa devletlerinin statüleri değişmeye, devletler arasındaki ilişkiler sekülerleşmeye başladı.
Kilisenin sahip olduğu bütün güçlere sınırlandırma getirildi. 
Almanya’da Katoliklik, Protestanlık ve Kalvenizm geçerli mezhepler hâline geldi.
Westphalia Barışı, Avrupa’yı dinî ve siyasi anlamda denge sistemine dayandırmak amacıyla yapılan ilk konferanstır.
Bundan böyle imparatorluklar yerini ulusal krallıklara ve ulus devletlere bırakıyordu.
Rönesans ve reformlarla başlayan gelişmeler, aydınlanmada doruğuna varmış ve modernite denilen sürecin oluşumunu hazırlamıştır.
Newton, Kopernik, Galileo, Descartes (Dekart), Jean Jack Rousseu, Immanuel Kant, Voltaire (Volter) ve Montesquieu (Monteskiyö) Aydınlanma Çağı’nın ileri gelen temsilcileridir.

Merkantilizm ve Burjuva Sınıfı

Merkantilizm, bir ülkenin zenginliğini, sahip olduğu altın ve gümüş gibi değerlere bağlayan ekonomik doktrindir.
Diğer bir ifadeyle “merkantilizm, bir milletin ekonomik gücünü ve zenginliğini en üst düzeye çıkarmak amacını güden ekonomi modeli”dir. 
XVI ve XVII. yüzyılda Avrupa ülkelerinin ticaret politikalarının temelini merkantilizm oluşturmuştur.
Merkantilist anlayış, Coğrafi Keşifler sonrasında Avrupa’da ortaya çıkmıştır.
Avrupalıların yeni ticaret yolları bulmalarında ve sömürgecilik yarışına girmelerinde merkantilist anlayış ön plandadır.
Coğrafi Keşifler ile ticarette gittikçe zenginleşen burjuva sınıfı doğdu. Yönetimde ve ticarette söz sahibi oldular.
Kırdan Kente Göç

XVI. yüzyıl ortalarından itibaren arazilerin tarıma açılması, alternatif gıdaların üretilmesi, taşımacılığın gelişmesi, hastalıkların azalması ve savaşların şeklinin değişmesinden dolayı ölüm oranları azaldı. Dolayısıyla bu gelişmeler nüfus artış oranlarını da yükseltti
Bu durum Sanayi İnkılabı’nın kaynağını oluşturdu. 
Diğer yandan artan nüfusun ihtiyaçlarını karşılamak için gerekli olan tarım, hayvancılık vb. kaynak yetersizliği köylü isyanlarına neden oldu. 
Bunlardan dolayı merkantilist ekonomi, kır nüfusunun kentlere taşınmasında etkili oldu.
XVIII. yüzyılda İngiltere ve Hollanda merkezli başlayan iyileşmeler ve teknolojik gelişmeler sayesinde tarımda insan gücüne olan ihtiyaç azaldı. 
Bu gelişme sonucunda kırsalda yaşayan insanların büyük bir kısmı işsiz kalınca kentlere göç etmek zorunda kaldı.

Ateşli Silahlar ve Yeni Gemi Türleri

XV. yüzyılın ikinci yarısından itibaren ateşli silahların etkin bir şekilde kullanılmaya başlanması Avrupa’da Askerî Devrim’in başlangıcı oldu. 
Ateşli silahların icadıyla küçük prenslikler ve şehir devletlerinin en büyük dayanağı olan Orta Çağ kale surları aşılabilir hâle geldi. 
Bu olay feodaliteyi zayıflattı ve sonuçta Fransa, İngiltere, İspanya gibi merkezî devletler küçük prensliklere karşı avantaj sağladı.
Feodal sistemin çökmesiyle ordu yapıları değişirken kademeli olarak ağır atlı birliklerden vazgeçildi. Bunun yerine sayıca fazla, daha ekonomik olan hafif silahlı piyadeler ön plana çıktı.
Aynı dönemde İtalyan şehir devletleri büyük bir orduya sahip olmadıkları için kale savunmasında yeni bir model geliştirdi. Kalelerin duvarları daha alçak ve kalın yapıldı. Kaleleri daha güçlü savunmak, çapraz ateş gücünü sağlamak için yıldız şeklinde inşa edildi.
Eski model tüfeklerin yerini önce fitilli sonra da çakmaklı tüfekler aldı.
Batı’nın yükselişinde bilim, sanat ve düşünce alanında gerçekleşen gelişmelerden ziyade ortaya çıkan Askerî Devrim’in önemli katkısı oldu. Sömürgecilik çağının yaşanmasında Batı’nın askerî gücü etkilidir.

Yeni Gemi Türleri

1470 ile 1570 yılları arasında deniz savaşlarında 
da büyük değişiklikler yaşandı.
Okyanus şartlarına uyarlanan carrackın (karak) yanı sıra caravel (karavel) denilen başka modelde gemiler uzak yolculuklara uygun hâle getirildi.
1570’lerden itibaren gemilerde kullanılan demir top ucuzladı ve kullanımı yaygınlaştı.
Deniz faaliyetlerinin finansmanında devlete düşen rol arttı. XVII. yüzyıl sonunda disiplinli deniz filoları oluşturuldu.
XVI. yüzyılın sonunda kadırgaların yerini kalyon gemileri aldı. 
Kalyonların geniş kargo kapasitesi ve seyir gücünün yüksek olması deniz savaşlarına ve ticarete yeni usulleri de beraberinde getirdi.


XVII ve XVIII. Yüzyıllarda Avrupa’da Düşünce Alanında Değişimler  


Copernicus 1473-1543
Antik ve Orta Çağ ilminin evrenle ilgili yaklaşımlarının yanlış olduğunu
iddia eden Polonyalı din adamı, matematikçi ve astronom Kopernik, Dünya’nın Güneş’in etrafında döndüğü tezinin öncülüğünü yapmıştır.
Hümanist yöntemin ilim öğrenmede önemini kabul eden Kopernik, astronomi biliminde matematiğin eksikliğini anlamıştır.
Astronomi alanında öncü olan Kopernik, kendinden sonra gelen Kepler ve Galileo için esin kaynağı olmuştur.
Kopernik, evrenin Güneş merkezli olduğunu ve Dünya’nın döndüğünü bilimsel temellere oturtmuştur.
Dünya’nın ve bütün gezegenlerin kendi ve  Güneş etrafında döndükleri fikrini ileri sürmüştür.
Thomas More (1478-1535)

Utopia (Ütopya) adlı eserinde özel mülkiyetin bulunmadığı 
toplumsal bir düzen tasarlayan More, koyu bir Katolik Hristiyan olarak bu görüşünü dine dayandırmaktaydı. 
Böyle düşsel bir ülkede hiç kimse toprak sahibi değildi fakat herkes işçiydi ve üretim bir plana bağlıydı. 
Üretilen mallar para karşılığı olmaksızın herkesin gereksinimine göre dağıtılacaktı.
 More açısından yönetici, seçimle işbaşına gelmeli ve görevini kötüye kullanmadığı sürece işbaşında kalmalıdır. 
Halk kurultaylarında ülke meseleleri konuşulmalı, bunun dışında bir araya gelerek ülke meselelerinin konuşulması ise yasaklanmalıdır. Savaş gerektiğinde savunma amaçlı yapılmalıdır.
Thomas More, Sanayi Devrimi’nden çok sonra uygulamaya koyulan kadın erkek eşitliği, çalışma saatlerinin sınırlandırılması, temel eğitimin genel, parasız ve zorunlu olması, sağlık hizmetlerinin devletçe yerine getirilmesi, yaşlıların ve düşkünlerin devletçe gözetilmesi gibi görüşlerin öncüsü sayılır.
Thomas More’un “Ütopya” adlı eseri, roman sanatının henüz ortaya çıkmadığı o tarihlerde, bir anlatı metni olarak kurgulanmıştır.
Ütopya, güney yarım kürede bir adadır. Hikâye, bu adada yaşamış bir gemicinin, ada halkının kurduğu düzeninin mükemmelliğini Avrupa’ya tanıtması biçiminde sürer.

Machiavelli (1469-1527)

Machiavelli (Makyavelli) hiçbir etik kurala bağlı olmayan ve sınırsız güç sahibi bir devlet yapısının yaşama geçirilmesini öne sürdü. 
Onun başlıca amacı, yabancı devletlerin etki ve işgallerinden kurtulmuş ulusal ve güçlü bir İtalyan devletinin kurulmasıydı. 
Machiavelli görüşlerini dilimize “Hükümdar (Prens)” olarak çevrilen eserinde ortaya koydu.
Machiavelli’ye göre hükümdar kendisini erdemli bir kişi olarak tanıtmalıdır ama gerektiğinde hiç de öyle davranmamalıdır.
Dinin toplumu bir arada tutan işlevi olmasından dolayı 
hükümdar kendisini, gerçekte öyle olmasa bile 
dindar bir kişi olarak göstermelidir. 
Paralı askerler yerine yurttaşlardan kurulu düzenli bir ordu kurulmalı, askerler eğitimli ve disiplinli olmalıdır.
Machiavelli’ye göre devletler arası ilişkilerde devlet, amacına ulaşmak için her yolu deneyerek sınırları içinde ve dışında güç kullanmalı ve hukuk dışı kurallara başvurmalıdır. 
Hukuka başvurmada devletin çıkarı gözetilmelidir. Devletler arası sorunların çözümünde yalan dolan yetmez ise tek çözüm yolu savaştır.
Jean Jacques Rousseau (1712-1778)

Jean Rousseau’ya (Jan Jak Russo) göre her türlü kötülüğün
 kaynağı, insanlığın doğal durumdan kopması ile mülkiyet 
fikrinin varlık kazanmasıdır. 
Mülkiyetin ortaya çıkması ile sınıf kavgası baş göstermiş, siyasal iktidar da bu sınıf savaşının bir sonucu olarak biçimlenmiştir.
“İnsanlar Arasındaki Eşitsizliğin Kaynağı” adlı eserinde mülkiyet hakkının ortadan kalkması gerektiğini öne sürmüştür.
Rousseau “Toplum Sözleşmesi” adlı eserinde toplum düzeninin sözleşmelere dayandığını vurgulamakta ve devleti yüceltmektedir.
Toplum sözleşmesi ile oluşan devlet, egemen güçtür. Egemenlik bölünemez. Bu nedenle de kuvvetler ayrılığı ilkesi kabul edilemez. 
Fransız İhtilali ile birlikte toplumda düzenin sağlanması için devlet otoritesini savunmuştur. Çoğunluğun iktidarından yanadır.

Immanuel Kant (1724-1804)

Immanuel Kant (İmanuel Kant), Rousseu’nun Toplum Sözleşmesi eserinden etkilenerek yazdığı “Sürekli Barış Projesi” adlı eserinde kamusal otoritenin temelini oluşturmada aklı öne çıkarır. 
İnsanların temel eşitliği düşüncesi ve genel iradenin çoğunluğun görüşüyle olamayacağını, bunun ancak evrensel akıl önermeleriyle yapılacağını savunmuştur.
Kant’a göre doğa, insanları amaçlarına doğru götürürken evrenselleştirir.
Ahlakın evrenselliği bütün bireylerin eşitliğini getirir.
Kant’a göre yurttaşlık, genel yasa karşısında bağlılık statüsü değildir. 
Eşit kardeşlik durumunda olan herkesin hakkıdır. 
Bu amaca uygun olan tek siyasal biçim temsilî sistem ve güçler ayrılığını işleyen cumhuriyetçi biçimdir. 
Sadece belli bir ücreti ödeyenlerin seçme ve seçilme hakkı vardır. 
Kant bu görüşleri ile feodalizmi, aristokrasiyi ve aydın zorbalığını reddeder. 
İşçi ve hizmetkâr sınıfını yurttaş olarak kabul etmez. 
O bütün bu görüşleriyle evrensel ahlakı öne alan orta sınıfı savunur ve onları gerçek yurttaş olarak kabul eder.

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Related Post