Bu yazımızda güncel müfredata göre hazırladığımız 11. sınıf tarih dersi 4. ünitesi olan Uluslararası İlişkilerde Denge Stratejisi ünitesinin ders notlarını paylaşıyoruz. 11. sınıf tarih kitabı özet pdf ders notları sayesinde derslerde daha başarılı olacaksınız. Güncel 11. sınıf Tarih ders kitabına uygun olarak hazırladığımız Uluslararası İlişkilerde Denge Stratejisi (1774-1914) özet ders notları aşağıdaki konuları kapsamaktadır.
11. Sınıf Tarih 4. Ünite Uluslararası İlişkilerde Denge Stratejisi (1774-1914)
1774- 1914 ARASI SİYASİ GELİŞMELER
- 1779 Aynalıkavak Tenkihnamesi: Osmanlı, Şahin Giray’ın hanlığını tanıyacak.
- 1783 Kırım’ın Rusya tarafından ilhakı
- 1789 Fransız İhtilali
- 1791 Ziştovi Antlaşması: Avusturya ile imzalandı
- 1792 Yaş Antlaşması: Kırım’ın Ruslara ait olduğunu kabul edecek
- 1798 Fransa tarafından Mısır’ın işgali
- 1801 El-Ariş Antlaşması: Fransızlar Mısır’ı Osmanlı Devleti’ne teslim ettiler
- 1804 Sırp İsyanı: İlk azınlık isyanıdır.
- 1808 Sened-i İttifak: II. Mahmud Dönemi padişah ile ayanlar arasında yapılan sözleşmedir.
- 1812 Bükreş Antlaşması: Osmanlı Devleti, Sırbistan’a ayrıcalık verdi. Rusya ile imzalandı.
- 1815 Viyana Kongresi: Napolyon Savaşları sonrası Avrupa’nın durumu görüşüldü
- 1821 Rum İsyanı
- 1821- 1881 Sudan’da Mısır- Osmanlı hakimiyetinin kurulması
- 1827 Navarin Olayı: Fransa-İngiltere, Rusya müttefik filolarının, Navarin’deki Osmanlı-Mısır donanmasına baskını
- 1829 Edirne Antlaşması: Yunanistan bağımsızlığını kazanmıştır
- 1830 Fransızların Cezayir’i alması
- 1833 Kütahya Antlaşması: Mehmet Ali Paşa’ya Mısır ve Girit valiliklerinin yanı sıra Şam valiliği verilecekti
- 1833 Hünkar İskelesi Antlaşması: Osmanlılarla Ruslar arasında yapılmıştır
- 1838 Balta Limanı Antlaşması: İngilizlere ekonomik ayrıcalıklar verildi
- 1839 Nizip Muharebesi: Osmanlı kaybetti, Kavalalı’ya İstanbul yolu açıldı
- 1839 Tanzimat Fermanı: Sultan Abdülmecid döneminde Hariciye Nazırı Mustafa Reşit Paşa tarafından okunmuştur.
- 1840 Londra Antlaşması: Mısır, Mehmet Ali Paşa ve soyundan gelen kişiler tarafından yönetilecektir.
- 1841 Londra Boğazlar Sözleşmesi: Osmanlı Devleti’nin Boğazlar üzerindeki mutlak egemenliği sona ermiştir.
- 1853- 1856 Kırım Savaşı: İngiltere ,Fransa, Piyemonte ve Osmanlı Devleti Rusya’yı yendi.
- 1856 Islahat Fermanı: Paris Antlaşmasında Avrupa’nın desteğini almak için hazırlandı
- 1856 Paris Antlaşması: Osmanlı Devleti Avrupa devletler topluluğunun bir üyesi olacak
- 1869 Süveyş Kanalı’nın açılması: Fransız mühendisi Ferdinand de Lessepsin teşebbüsüyle açılmıştır.
- 1876 Kanun-î Esasi’nin ilanı: İlk Osmanlı anayasası, II. Abdülhamid dönemi
- 1877- 1878 Osmanlı-Rus Savaşı: Osmanlı devleti Rusya’ya yenildi (93 Harbi)
- 1878 Ayastefanos Antlaşması: Osmanlı – Rusya
- 1878 İngilizlerin Kıbrıs’ı işgali:
- 1878 Berlin Antlaşması: 93 Harbi sonrası düzenlemeler yapıldı
- 1881 Fransızların Tunus’u işgali
- 1881 Düyûn-ı Umûmiye İdaresinin kurulması: Osmanlı’nın dış borçlarını takip eden ve düzenleyen kurum
- 1882 Üçlü İttifak’ın kurulması: Almanya, Avusturya-Macaristan, ve İtalya
- 1882 İngilizlerin Mısır’ı işgali
- 1907 Üçlü İtilaf’ın kurulması: Fransa, İngiltere ve Rusya
- 1908 II. Meşrutiyet’in ilanı
- 1908 Bulgaristan’ın bağımsız olması
- 1908 Girit’in Yunanistan Tarafından işgali
- 1908 Bosna- Hersek’in Avusturya Macaristan İmparatorluğu tarafından ilhakı
- 1909 31 Mart Olayı: Osmanlıda rejime karşı yapılan ilk isyan
- 1911 Trablusgarp Savaşı: Osmanlı- İtalya
- 1912 Uşi Antlaşması: Trablusgarp Osmanlı Devletinden ayrılan son Afrika toprağı olmuştur. (İtalya )
- 1912 I. Balkan Savaşı: Bulgaristan, Sırbistan, Karadağ ve Yunanistan Osmanlı Devleti ile savaştı
- 1913 Londra Antlaşması: Osmanlı Devleti’nin batı sınırı Midye-Enez hattı oldu.
- 1913 Bâbıâli Baskını: Enver Paşa öncülüğünde düzenlenen bir hükumet darbesi
- 1913 II. Balkan Savaşı: Bulgaristan’a karşı Sırbistan, Yunanistan, Karadağ, Romanya ve Osmanlı savaştı.
- 1913 Atina Antlaşması: Osmanlı Devleti ile Yunanistan arasında imzalandı.
- 1913 Bükreş Antlaşması: Bulgaristan ile diğer balkan devletleri arasında imzalandı.
- 29 Eylül 1913 İstanbul Antlaşması: Osmanlı Kırklareli, Edirne ve Dimetoka ‘yı Bulgaristan’dan geri aldı. Meriç nehri iki ülke arasında sınır kabul edildi.
- 13 Mart 1914 İstanbul Antlaşması: Osmanlı Devleti ile Sırbistan arasında imzalanmıştır.
XIX. YÜZYILDA OSMANLI DEVLETİ VE STRATEJİK RAKİPLERİ
FRANSA
İhtilal sonrası 1848 yılında Cumhuriyet yönetimine geçti.
Sömürgecilik faaliyetlerinde İngiltere’nin gerisinde kaldı.
Osmanlı ile ilişkileri düzelse de Rusya ile bazen Osmanlı aleyhine faaliyetlerde bulundu.
İNGİLTERE
XIX. Yüzyılda dünyanın en güçlü devleti konumunda.
Rusya’nın yayılmacı politikasına karşı sömürge yollarının güvenliği için Osmanlı Devleti’nin toprak bütünlüğünü koruması taraftarı.
Almanya’nın siyasi birliğini tamamlaması üzerine Rusya’yı yanına çekmek için Rusya’yı Osmanlı üzerindeki emellerinde serbest bıraktı.
AVUSTURYA
Eski gücünden uzak.
Çok uluslu yapısından dolayı Milliyetçilik ve Panslavizm akımından olumsuz etkilendi.
Siyasi birliğini sağlayan Almanya’nın Pangermenizm politikası Avusturya’yı rahatsız etti.
RUSYA
Sıcak denizlere inme politikasını devam ettirdi.
Panslavizm politikası ile Balkanlara hakim olmaya çalıştı.
Sık sık Osmanlı ile savaştı.
İTALYA
1870 yılında Piyemonte Krallığı etrafında siyasi birliğini tamamladı.
Ham madde ve Pazar arayışına girdi. Osmanlı Devleti’nin Kuzey Afrika topraklarına göz dikti.
ALMANYA
1871 yılında Prusya liderliğinde siyasi birliğini tamamladı.
Sömürgecilik yarışına katıldı.
Osmanlı devletine yakınlık duydu.
OSMANLI DEVLETİ’NE YÖNELİK STRATEJİK TEHDİTLER
XIX. Yüzyılda Avrupa’daki devletler arası güç dengesinin şartları büyük ölçüde değişmeye başlamıştı.
Bu değişim karşısında Osmanlı Devleti dışardan kendisine yönelen tehlikelere karşı, yanına en az bir büyük devleti almak suretiyle siyasi denge meydana getirerek varlığını korumaya çalıştı. (Denge politikası)
Viyana Kongresi (1815)
Sanayi İnkılabı ile birlikte gelişen yeni sömürgecilik anlayışı beraberinde ham madde ve pazar arayışını getirdi.
Bu amaçla hareket eden Avrupalı devletler Asya, Avrupa ve Afrika kıtasında milyonlarca kilometrekare toprağa sahip Osmanlı Devleti’ni parçalama planlarını devreye koydular.
Napolyon Savaşları sonrası bozulan dengelerin yeniden kurulmasını amaçlayan Rusya, Avusturya ve Prusya’nın öncülüğünde İngiltere’nin de katılımıyla monarşi yönetimleri Viyana’da (1815) bir araya geldi.
Fransa girdiği savaşlardan yenik çıkmasına rağmen kongreye davet edildi.
Viyana Kongresi’nde görüşülen konulardan biri de Şark Meselesi’dir.
Şark Meselesi, Avrupa devletlerinin XIX. yüzyıl ve sonrasında Osmanlı Devleti’ne karşı yürütecekleri siyaseti ifade eden bir kavramdır.
Amacı Türkleri Anadolu’dan ve Balkanlar’dan çıkarmaktır.
Rusya, Şark Meselesi’nde Osmanlı Devleti’nin jeopolitik öneme sahip topraklarından en büyük payı almaya çalıştı.
Avrupalı devletler, Balkanlar’da Sırpların isyan çıkarmasına öncülük ederken Yunanlara devlet kurma yolunu açtılar.
Rum İsyanı ve Sonuçları
XVIII. Yüzyıla gelindiğinde Fransız İhtilali’nden etkilenen Rumlar, Megali İdea adını verdikleri düşünce çevresinde bir araya gelerek isyan hazırlıklarına başladı.
Bu düşüncenin temelinde Bizans’ı yeniden diriltme ülküsü yatmaktaydı.
Yeni Çağ’da ortaya çıkan Hümanizm ve Rönesans hareketleriyle Avrupa’nın aydınları, eski Yunan kültürüyle temas edince Avrupa’da Yunan hayranlığı ortaya çıkmaya başladı.
Rumları bağımsızlığa götürecek ilk adım 1814’te Odessa’da gizlice Filik-i Eterya Cemiyeti kurularak atıldı. Bu cemiyet 1894’te Etnik-i Eterya Cemiyeti adını aldı.
Görünüşte eğitim- öğretim amacıyla kurulan bu dernek, Rum ayaklanması için para toplayarak, silah dağıtarak propaganda faaliyetleri yapıyordu.
Bizans İmparatorluğu’nu yeniden canlandırmayı amaçlayan cemiyetin 1815 yılında İstanbul’da ilk şubesi açıldı.
Rumların ilk isyanı Boğdan’da Alexander (Aleksandr) İpsilanti tarafından çıkartıldı.
Rum İsyanı’nın Eflak-Boğdan’da çıkarılmasının en büyük nedeni Rusya’ya sınır olmasıydı.
Ne Boğdan’daki Romenler ayaklanmaya katıldı ne de Rusya’dan istenilen destek geldi. Bu sayede isyan, Osmanlı Devleti tarafından kısa sürede bastırıldı.
Rumların asıl isyanı 1821’de Mora Yarımadası’nda başladı. Mora İsyanı ile beraber Yanya Valisi Tepedelenli Ali Paşa da Osmanlı Devleti’ne karşı isyan etti.
Tepedelenli Ali Paşa isyanı kısa sürede bastırıldı ancak Osmanlı Devleti, Mora Yarımadası’nda başlayan Rum İsyanı’nı bastırmakta yetersiz kaldı.
Bunun üzerine Padişah II. Mahmut, Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa’dan Mora İsyanı’nı bastırmak için yardım istedi.
Mehmet Ali Paşa yardım karşılığında II. Mahmut’tan kendisine Mora’nın yanında Girit valiliğinin de verilmesini talep etti.
Mehmet Ali Paşa, oğlu İbrahim Paşa’yı Mora’ya isyanı bastırmak için gönderdi. Mısır’dan gelen yardım sayesinde Osmanlı Mora İsyanı’nı bastırdı.
Rum İsyanı bastırılınca bu durumdan rahatsız olan İngiltere, Rusya ve Fransa; Osmanlı Devleti’nden Yunanistan’a özerklik verilmesini istediler.
Osmanlı Devleti bu isteği reddedince Osmanlı ve Mısır donanmaları 1827’de Navarin’de baskına uğradı ve yakıldı.
İngiltere Doğu Akdeniz’de Osmanlı ve Mısır donanmasının yok edilmesiyle Rusya’ya karşı durabilecek bir deniz gücünün kalmamasından dolayı endişelendi.
Rusya yeni topraklar kazanmak için 1828 yılında Osmanlı Devleti’ne savaş ilan etti. 1829 yılında Osmanlı Devleti’nin yenilmesi üzerine Edirne Antlaşması yapıldı. Bu antlaşma ile Yunanistan’a bağımsızlık verildi.
Kutsal Yerler Sorunu
Semavi üç din (İslamiyet, Hristiyanlık ve Musevilik) açısından kutsal bir yere sahip olan Kudüs, tarih boyunca önemini korumuştur.
Hz. İsa’nın Hristiyanlığı yaydığı yer olması ve Hristiyanlara ait birçok kilise ve tören yerlerinin inşa edilmesi Hristiyanlar için Kudüs’ü kutsal kılıyordu.
Ortodoks ve Katolik Hristiyanlar arasında kutsal yerlerin koruyuculuğu üzerinden süregelen rekabetin adı “Kutsal Yerler Sorunu” olarak adlandırıldı.
Yavuz Sultan Selim Dönemi’nde Osmanlı topraklarına katılan Kudüs’teki kutsal yerlerin hakları ve ayrıcalıkları Rum ve Ermenilere yeni menşurlarla verilmişti.
Ortodoks ve Katolikler arasında bazen kutsal yerlere ilişkin sorunlar çıksa da genel olarak bu sorun Ortodoksların lehine çözümleniyordu.
Osmanlı Devleti’ni yıkma politikasında kararlı olan Rusya, Osmanlı Devleti’ndeki Hristiyanları etkileme amacıyla Ortodoksların koruyucusu durumuna gelmeye çalıştı.
Kutsal yerlerin koruyuculuğu konusunda Katolik olan Fransızlara da bir kısım haklar tanınmıştı.
1789 Fransız İhtilali’nin etkisiyle din ve devlet işlerini ayrı tutan Fransız politikası Rusya’nın işine gelmişti.
Rusya, Kutsal Yerler Meselesi ve Ortodoksların himayesi gibi konuları dile getirerek Osmanlı Devleti’ni baskı altına almaya çalıştı.
İstekleri kabul edilmeyince 1853’te Ruslar, Eflak ve Boğdan’a saldırdı.
Aynı yıl bu sorunun çözümü için Viyana’da İngiltere, Fransa, Avusturya ve Prusya arasında bir kongre düzenlendi. Kongre sonucunda Rusya ve Osmanlı Devleti’ne aralarında anlaşmaları için nota gönderildi.
Rusya kongreden çıkan talepleri kabul etmedi.
Osmanlı Devleti’nin 4 Ekim 1853’te Rusya’ya savaş ilan etmesiyle Kırım Savaşı (1853) başladı.
Kırım Savaşı (1853-1856)
Osmanlı Devleti, Rumeli ve Anadolu’da Ruslara karşı yapılan savaşlarda başlangıçta başarılar elde etti.
Rusya ise Sinop’a sığınan Osmanlı donanmasını bir baskınla yaktı.
Osmanlı donanmasının Sinop’ta yakılması Rusya’nın Karadeniz’deki askerî varlığını ne düzeye getirdiğini Fransa ve İngiltere’ye gösterdi.
İstanbul’un ve Boğazların tehlike altına girdiğini anlayan İngiltere, Fransa ve Piyemonte (İtalya) 1854 yılında Osmanlı-Rus Savaşına dâhil oldular.
Kırım Savaşı devam ederken Osmanlı Devleti içine düştüğü mali sıkıntılardan dolayı ilk kez dış borçlanmaya başvurdu.
İlk borç antlaşmasını 24 Ağustos 1854 tarihinde İngiltere ve Fransa ile imzalamıştır.
1855 yılı Eylül ayına gelindiğinde Sivastopol, Ruslardan geri alındı.
Müttefiklerin başarısı, Çar I. Nikola’nın ölümü ve yerine geçen Çar II. Aleksander’ın barış talep etmesi Kırım Savaşı’nı bitirdi.
Paris Barış Antlaşması (1856)
Rusya ile yapılacak barış görüşmeleri için 1856’de Fransa’nın başkenti Paris’te Osmanlı Devleti, İngiltere, Fransa, Avusturya, Prusya ve Piyemonte bir araya geldi.
Osmanlı Devleti tarihinde ilk defa Avrupa devletleriyle bir kongreye eşit koşullarda katılıyordu.
1856 Paris Barış Antlaşması’na göre Osmanlı Devleti Avrupa hukukundan yararlanma hakkı elde ederek Avrupalı bir devlet sayıldı.
Karadeniz bu antlaşma ile uluslararası ticarete açıldı.
Rusya’nın Karadeniz’de savaş gemisi bulundurması ve liman kurması yasaklandı.
Kırım Savaşı sonunda Rusya tarafından bozulan devletler arası dengeler yeniden kuruldu.
Osmanlı Devleti’ne devletler arası hukuktan faydalanma hakkının tanınması ve devlet topraklarının Avrupalı devletlerin garantisi altına alınması önemlidir.
1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı (93 Harbi)
Osmanlı Devleti’nin toprak bütünlüğünü1856’dan beri savunan Avrupalı devletler, 1871’den sonra bu siyasetlerini terk etmeye başladılar.
1871’de Rusya’nın Paris Barış Anlaşması’nı tanımadığını ilân etmesi Rus tehlikesini tekrar gündeme getirdi.
Rusya bu dönemde, Balkan topluluklarını, bir çatı altında toplamayı amaçlayan Panslavizm politikaları doğrultusunda onları Osmanlı Devleti’ne karşı kışkırtmaya devam ediyordu.
Rusya’nın bu çabaları 1875’te Bosna-Hersek İsyanı ve 1876’da Bulgar İsyanı’nın çıkmasına neden oldu.
Balkanlar’da bu gelişmeler yaşanırken II. Abdülhamit tahta geçmişti. Sırp ve Karadağ isyanları ise devam etmekteydi.
Osmanlı Devleti, Sırp İsyanı’nı başarıyla bastırdı ve Balkanlar’da kontrolü yeniden sağladı. Bu durum Avrupalı devletleri rahatsız etti.
İstanbul Konferansı 1876 (Tersane Konferansı)
Balkanlar’daki gelişmelerin görüşülmesi amacıyla İstanbul Konferansı (Tersane Konferansı) yapıldı. Bu esnada Osmanlı Devleti I. Meşrutiyeti ilan etti.
Osmanlı Devleti’nin buradaki amaçlarından biri de azınlıklarla ilgili olumsuz bir kararın çıkmasına engel olmaktı.
Konferansa katılan devletler (İngiltere, Fransa, Rusya, Avusturya, Almanya ve İtalya) I. Meşrutiyet’in ilanını ciddiye almadığı gibi Sırbistan ve Karadağ’ın topraklarının genişletilmesini talep ettiler.
Ayrıca Osmanlı Devleti’nden Bosna-Hersek ve Bulgaristan’da özerk yönetimler kurulmasını istediler. Osmanlı Devleti bu taleplerin hiçbirini kabul etmedi.
İstanbul Konferansı’na katılan devletler Londra’da yeni bir protokol imzaladı. Osmanlı Devleti, 1877’de Londra Protokolü’nü reddetti.
Bu gelişmeler üzerine Rusya Osmanlı devletine savaş ilan etti.
1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı, Rumi takvimin 1293 senesinde cereyan etmesinden dolayı bu savaş, 93 Harbi adıyla anıldı.
1877’de Balkanlar üzerinden büyük bir saldırı başlatan Rus ordusu aynı anda Kuzeydoğu Anadolu’ya da yöneldi.
Tuna Nehri’nin güneyine geçen Ruslar, Bulgaristan’a girdi ve buradaki Türk köylere yönelik büyük katliamlar yaptı.
Süleyman Paşa komutasında Osmanlı ordusu Rusları, Şıpka Geçidi’nde (Bulgaristan) durdurduğu gibi geri çekilmeye zorladı.
Balkanlar’ı aşmak isteyen Ruslar bu defa Plevne üzerinden saldırıya geçti.
Ruslar, Osman Paşa komutasında savunulan Plevne’ye üç defa saldırsalar da istedikleri başarıya ulaşamadı.
Plevne’yi saldırıyla alamayacağını anlayan Ruslar şehri kuşatma yoluna gitti.
Osmanlı ordusu bu kuşatma içinde yok olmaktansa bir yarma hareketiyle kuşatma çemberini aşmaya karar verdi. Osmanlı ordusu çemberi aşamayınca teslim olmaya mecbur kaldı.
20 Ocak’ta Ruslar, Edirne’ye girdi.
Doğu Anadolu’da 20 Nisan’da Doğubeyazıt, 17 Mayıs’ta Ardahan düştü.
Ruslar bu defa Kars’a yöneldi. Kars yönünde takip edilen Rus ordusu Ahmet Muhtar Paşa’nın saldırısı sonucu beklenmedik bir yenilgi aldı.
Ekimde Ruslar yeni bir saldırı başlattı. Muhtar Paşa’ya bağlı ordu Erzurum’a çekildi.
Kahraman bir Türk kadınının (Nene Hatun) teşviki ve ordu kuvvetlerinin de yardımıyla püskürtülen Rus ordusu Erzurum’a giremeden geri çekildi.
Rusların Balkanlar’da ilerlemesi ve Edirne’ye kadar gelmeleri sonucunda Osmanlı Devleti barış istemek zorunda kaldı.
1878 Ayastefanos Antlaşması (Yeşilköy)
Romanya, Sırbistan ve Karadağ’ın bağımsızlıkları tanınarak Osmanlı Devleti’nden ayrıldı.
Büyük Bulgaristan Prensliği kurularak Osmanlı Devleti’ne bağlandı.
Bosna-Hersek’in Rusya ve Avusturya tarafından ortaklaşa himaye edilmesine karar verildi.
Kars, Ardahan, Batum ve Doğubeyazıt Rusya’ya bırakıldı.
Girit, Teselya ve Arnavutluk’ta ıslahatların yapılması karar altına alındı.
Ayastefanos Antlaşması ile Avusturya ile İngiltere çıkarları zedelendi.
İngiltere, Avusturya ile bir araya gelerek Ayastefanos Antlaşması’nın uluslararası bir konferansta ele alınması konusunda ortak karar aldı.
Rusya, Ayastefanos Antlaşması’nın gözden geçirilmesi yolunda yapılan teklifi kabul etmek zorunda kaldı.
Kıbrıs’ın İşgali 1878
Berlin Kongresi (1878) öncesi İngiltere, Rus tehlikesinden Osmanlı Devleti’ni koruma amacıyla Kıbrıs Adası’na yerleşmek istedi.
Kıbrıs Adası, Doğu Akdeniz’in stratejik açıdan kritik bir noktasında bulunmaktaydı. Ada ayrıca İngiltere’nin Asya’daki sömürgelerine giden yol güzergâhı üzerinde bulunmaktaydı.
1878’de Kıbrıs Adası’na İngilizlerin gelmesine izin verildi. İngilizlerin geçici bir yerleşme olarak gösterdikleri bu girişim zamanla Kıbrıs’ın İngilizler tarafından işgaliyle sonuçlanacaktır.
Berlin Kongresi (1878)
93 Harbi sonrası Berlin’de Osmanlı Devleti, Rusya, İngiltere, Avusturya, Fransa, İtalya ve Almanya devletleri bir araya geldi.
Osmanlı Devleti, İngiltere’nin Osmanlı çıkarlarını savunmasını beklerken tam tersi bir durum ile karşılaştı.
Berlin Antlaşması’na göre
Romanya, Sırbistan ve Karadağ resmen bağımsız oldu.
Büyük Bulgar Krallığı üç parçaya bölündü: Osmanlı Devleti’ne vergi verecek olan Bulgar Prensliği, idari özerkliğe sahip Doğu Rumeli Eyaleti ve Osmanlı Devleti’ne bağlı Makedonya oluştu.
Bosna-Hersek yönetimi geçici olarak Avusturya’ya bırakıldı.
Islahat yapılması şartıyla Makedonya, Osmanlı Devleti’ne bırakıldı.
Doğubayazıt’ın Osmanlı Devleti’ne verilmesi şartıyla Kars, Ardahan ve Batum Ruslara bırakıldı.
Berlin Kongresi’nde Avrupalı devletler, Ermeniler için de ıslahatların yapılmasını istedi.
Kongre’de Girit Adası için Rumların lehine düzenlemelerin yapılması istendi.
İngiltere Kıbrıs’a kalıcı olarak yerleşti. Fransa, kongreden eli boş dönünce Kuzey Afrika’daki Osmanlı toprağı olan Tunus’u işgal etmeyi açıkça dile getirdi.
XIX. yüzyıl boyunca “Denge Stratejisi” yürüten Osmanlı Devleti, Almanya ile siyasi ve askerî alanda yakınlaşma dönemini başlattı.
Berlin Kongresi’nde Almanya’nın Osmanlı Devleti karşıtı bir tutum sergilememesi bu yakınlaşmada etkili olmuştu.
Ermeni Meselesinin Ortaya Çıkışı ve Gelişimi
Osmanlı Devleti’nde “Millet-i Sadıka” adıyla anılan Ermeniler, devlet içerisinde önemli mevkilere getirilmişti.
Ermenileri Osmanlı Devleti’ne karşı kullanmak isteyen Avrupalı devletler ilk olarak Ermeniler arasındaki mezhep ayrılıklarından faydalandı.
Ortodoks olan Ermeniler arasında İngiltere ve Fransa’nın etkisiyle Katolik ve Protestanlık mezhepleri de yayıldı.
Bu amaç doğrultusunda Osmanlı’da azınlık ve yabancı okulları açıldı.
Bu okullarda Batılı güçler tarafından Ermeniler başta olmak üzere diğer azınlıklara Osmanlı karşıtlığı temelinde milliyetçilik fikri aşılanmaya başlandı.
1878 Berlin Antlaşması, XIX ve XX. yüzyılda yaşanan Ermeni Meselesi’nin başlangıcıdır.
1878 Berlin Antlaşması’nın 61. Maddesine göre Avrupalı devletler, Osmanlı Devleti’nden Ermenilerin yaşadığı vilayetlerde zaman geçirmeden ıslahat yapmasını ve güvenliklerinin sağlanmasını istedi.
Avrupa devletlerinin desteğiyle Ermenileri, Osmanlı Devleti’ne karşı kışkırtmak amacıyla 1887’de İsviçre’nin Cenevre şehrinde Hınçak, 1890’da Tiflis’te Taşnak komitaları kuruldu.
Bu tarihten itibaren Ermeniler, I. Dünya Savaşı’na kadar bir dizi isyan ve baskın girişimlerinde bulundu.
Anadolu’nun çeşitli yerlerinde açığa çıkan isyanlar karşısında Müslüman Türk halkının bir kısmı Ermeni komitacıların baskın ve saldırılarından korunmak için yerlerini terk etmek zorunda kaldı.
27 Mayıs 1915 Geçici Sevk ve İskân Kanunu (Tehcir Kanunu)
1915 Nisan ayı ortalarında Çanakkale Gelibolu’ya asker çıkartılmasından on gün önce İtilaf Devletleri, Ermenilerden genel bir isyan başlatmasını istedi.
Ermeniler karakollara ve Türk evlerine saldırdılar.
Rusların Ermenilerle bağlantı kurup beraber hareket etmeleri ve İtilaf devletlerince Gelibolu’ya çıkartma yapılması, Osmanlı Devleti’ni zor duruma düşürdü.
Bu durum karşısında İttihat ve Terakki Hükûmeti tedbir aldı.
27 Mayıs 1915’te Geçici Sevk ve İskân Kanunu (Tehcir Kanunu) çıkartıldı.
Dâhiliye Nezareti’nin önerisi üzerine çıkarılan bu kanunla bir kısım Ermeni’nin savaş bölgelerinden uzaklaştırılması uygun görüldü.
Bu suretle özellikle Van, Bitlis ve Erzurum vilayetlerinde isyana karışan Ermeniler, Halep ve Suriye vilayetlerinin bazı bölgelerine zorunlu göçe tabi tutuldular.
Zorunlu göç, bütün Ermenilere uygulanmadı.
Zorunlu göç nedeniyle bazı bölgelerde Ermenilerin silahlı direnişi yüzünden olaylar çıkmış, yollarda asayişsizlik ve hastalık sebebiyle kayıplar olmuş,
Türkleri az tanıyan Batı kamuoyu kışkırtılmak istenmişti. Avrupa’da zorunlu göçe, adeta soykırım görüntüsü verilerek Batı’da basın yayın organlarında Türkler karşıtı propagandalar yapıldı.
Makedonya Sorunu
Balkan devletlerinin hepsinin isteklerinin kesiştiği yer Makedonya’ydı.
Makedonya’da ilk büyük isyan Manastır şehrinde 2 Ağustos 1903’te başladı. İsyan kısa sürede bastırılsa da başka yeni isyanlar çıktı.
1908’e gelindiğinde bölgedeki Müslim ve gayrimüslim vatandaşlar arasında hürriyetçi düşünceler yayılmaya başladı.
Makedonya’da yaşanan bu gelişmeler neticesinde II. Meşrutiyet 1908’de ilan edildi.
Bulgaristan, Makedonya’yı ele geçirmek için buradaki çetecilik faaliyetlerini körükledi.
Trablusgarp Savaşı’nda (1911) İtalya’nın saldırısını fırsat bilen bu çeteler Makedonya’da çeşitli katliamlara ve yağmalamalara girişti.
Makedonya, 1912-1913 yılları arasında cereyan eden Balkan Savaşları sonunda imzalanan Bükreş Antlaşması ile Sırbistan, Yunanistan ve Bulgaristan arasında paylaştırıldı.
ÜÇLÜ İTTİFAK
Avrupa siyasetine Rusya, İngiltere, Fransa ve Avusturya’nın yanında Almanya ve İtalya yeni bir güç olarak katıldı.
Alman millî birliğinin kurucusu Bismarck, Almanya’yı Avrupa’nın karada en güçlü devleti hâline getirmek amacıyla dış politikada farklı bir yol izledi.
Alman millî birliği kurulduğu dönemde Fransızlar, Sedan Savaşı’nda Almanlar karşısında büyük bir yenilgiye uğramıştı.
Bismarck, Fransa’nın en kısa sürede kendisini toparlayacağı ve Almanya’dan bu yenilginin intikamını almaya çalışacağı kanısındaydı. Bu düşünce Almanya’yı, Fransa’ya karşı güçlü devletleri kendi yanına çekme arayışına yöneltti.
Böylece dünya devletleri arasında ilk kez gruplaşma hareketi (bloklaşma) başladı.
Almanya, 1860-1890 yılları arasında yapılan antlaşmalarla Rusya ve Avusturya-Macaristan’ı yanına çekmeyi başardı. Bu birliğe “Üçlü İttifak” adı verildi. İtalya da daha sonra bu ittifaka katıldı.
Rusya ile Avusturya-Macaristan rekabetinden dolayı üçlü ittifak içindeki denge bozuldu. 1890’da Almanya’da bir taht değişikliği yaşanmıştı.
Yeni imparatorla Başbakan Bismarck arasında dış politikada ciddi görüş ayrılıkları yaşanmaya başlamıştı. Bu yüzden Bismarck başbakanlıktan istifa etti.
II. Wilhelm Dönemi’nde Almanya, Çarlık Rusyası’nın kendi yanında yer almasını gereksiz gördü ve 1890’da çarlık Rusya ile süresi dolan antlaşma yenilenmedi.
ÜÇLÜ İTİLAF
Almanya ile yaptığı antlaşmanın uzatılmaması üzerine Rusya 1894’de Fransa ile anlaştı. Bu birliğe İngiltere’nin de katılmasıyla Üçlü İttifak’a karşı Üçlü İtilaf bloğu oluşturuldu.
Zaman içerisinde bloklar arasındaki ekonomik rekabet, sömürge elde etme ve silahlanma yarışının açığa çıkardığı gerginlik, I. Dünya Savaşı’nın temel nedeni oldu.
MISIR SORUNU VE KAVALALI MEHMET ALİ PAŞA
Sultan II. Mahmut düzenli vergisini vermesi ve Hicaz’ı ele geçiren Vehhabileri etkisiz kılması koşuluyla Mehmet Ali Paşa’yı 1805’te Mısır Valisi olarak atadı.
XVIII. yüzyılın sonlarında Arabistan Yarımadası’nın Necit bölgesinde Muhammed bin Abdülvahhap’ın öncülüğünde Vehhabilik adlı bir hareket doğmuştu.
Mekke ve Medine, Vehhabilerin eline geçtiği için hac görevi de yerine getirilemiyordu.
Bu önemli mesele,1811’e kadar bertaraf edilemedi.
Mehmet Ali Paşa, Hicaz’da etkinlik gösteren Vehhabilere karşı harekete geçti.
İsyan kısa sürede bastırıldı. Mısır ordusu, 1813’te Mekke’yi Vehhabiler’den geri aldı.
1815’te Bass ve Taraba arasında toplanan Vehhabileri büyük bir mağlubiyete uğrattı.
Mehmet Ali Paşa başarılarından dolayı İslam âleminde büyük bir itibara sahip oldu.
Mora ve Girit valiliklerinin kendisine verilmesi karşılığında, Yunan İsyanı’nda Osmanlı yönetimine yardım eden Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa, Edirne Antlaşması (1829) ile Mora kaybedilince, Suriye valiliğini istemiş, red cevabı alınca da isyan etmiştir.
Oğlu İbrahim Paşa komutasındaki birlikler Osmanlı ordusunu yenerek Kütahya’ya kadar ilerlemiş ve Osmanlı Devleti Rusya’dan yardım istemek zorunda kalmıştır.
1833 Kütahya Antlaşması
Bu gelişme İngiltere ve Fransa’yı harekete geçirerek Osmanlı Devleti ile Mısır arasında Kütahya Antlaşması imzalanmıştır (1833).
Bu antlaşma ile;
Mısır’ın yanında Girit ve Suriye valilikleri Mehmet Ali Paşa’ya verildi.
Mehmet Ali Paşa’nın oğlu İbrahim Paşa’ya Cidde ve Adana valilikleri verildi.
NOT: Mısır Sorunu, Osmanlı Devleti’nin bir iç sorunu iken bir Avrupa sorunu hâline gelmiştir.
1833 Hünkar İskelesi Antlaşması
İngiltere ve Fransa’nın tutumundan rahatsız olan II. Mahmut, kendisini güvencede hissetmeyerek, Rusya ile ittifak yapma kararı almıştır.
Bu antlaşmaya göre;
Osmanlı Devleti saldırıya uğrarsa Rusya yardım gönderecekti.
Rusya saldırıya uğrarsa Osmanlı Devleti Boğazları kapatacaktı.
Bu antlaşma, Osmanlı Devleti’nin Boğazlar üzerindeki egemenlik haklarını tek başına kullandığı son antlaşmadır.
Rusya, Osmanlı yönetimi üzerinde etkinlik sağlamış, çıkarları tehlikeye düşen İngiltere bu yüzden çok rahatsız olmuştur. Böylece Boğazlar Sorunu başlamıştır.
1838 Baltalimanı Ticaret Antlaşması
Osmanlı Devleti Mısır sorununu çözme konusunda İngiltere’nin desteğini de alabilmek amacıyla 1838’de Baltalimanı Ticaret Antlaşması’nı imzalamıştır.
Bu antlaşma, İngiliz mallarının Osmanlı pazarlarına egemen olmasına ortam hazırlamıştır.
Osmanlı ülkesi İngiltere’nin açık pazarı haline gelmiştir.
1840 Londra Antlaşması
Kütahya Antlaşması Mehmet Ali Paşa’yı memnun etmemiştir.
İki taraf arasında Nizip’te yaşanan savaşı yine Mısır ordusu kazanmıştır (1839).
İngiltere’nin girişimleri ile Londra’da bir konferans düzenlenmiş ve Londra Antlaşması imzalanmıştır (1840).
Bu antlaşma ile;
Mısır’ın idaresi kalıcı olarak Mehmet Ali Paşa ve ailesine bırakıldı.
Suriye, Adana ve Girit valilikleri Osmanlı yönetimine yeniden geçti.
1841 Londra Boğazlar Sözleşmesi
Hünkar İskelesi Antlaşması’nın süresi bitince, İngiltere ve Fransa liderliğinde bir konferans düzenlenmiş ve Londra Boğazlar Sözleşmesi imzalanmıştır (1841).
Bu sözleşmeye göre;
Boğazlar Osmanlı yönetiminde kalacak; barış zamanlarında savaş gemilerine kapatılacaktı.
Avrupalı devletler sözleşmeyi garanti altında bulunduracaklardı.
Bu sözleşme, Rusya’nın Boğazlar üzerinde elde ettiği ayrıcalıklı konumu kaybetmesine yol açmış, Boğazların “uluslararası” bir statü kazanmasına yol açmıştır.
1768-1914 OSMANLI RUSYA REKABETİ VE SONUÇLARI
Rusya’nın sıcak denizlere inmesini hedef alan büyük idealinin temelleri onun Bizans’ın dinî ve politik mirasçısı olmak iddiasına dayanıyordu.
1569 yılında Astrahan Seferi’nde ilk Osmanlı-Rus savaşı cereyan etti.
1682-1725 yıllarında Rus tahtına oturan I. Petro, Rusların sıcak denizlere inme politikasının başlatıcısı oldu.
1770’de Osmanlı donanmasının Ruslar tarafından Çeşme’de yakılması Avrupa’da da büyük bir tedirginliğe neden olmuştu.
Savaş 1774’te imzalanan Küçük Kaynarca Antlaşması ile son buldu.
Küçük Kaynarca Antlaşması’yla Ruslar, Kırım’ın himayesini Osmanlı Devleti’nden aldı. Halkı Müslüman olan bir yer ilk defa Osmanlı Devleti’nden ayrıldı.
Bu noktada Karadeniz’in bir Türk gölü olma özelliği de kaybedildi. Rusya, bu antlaşma ile Ortodoks Hristiyanların koruyuculuğunu da üstlendi.
1787-1792 Osmanlı-Rus savaşları sonucunda Rusya ile Yaş Antlaşması (1792) imzalandı. Kırım’ın Rusya’ya bağlanması kabul edildi.
Rum İsyanı devam ederken Navarin’de Osmanlı ve Mısır donanmalarının yakılmasıyla (1827) Rusya bir kez daha Doğu Akdeniz’de güç sahibi olduğunu dünyaya gösterdi.
1829 yılında Rusya, batıda Edirne, doğuda ise Erzurum’a kadar ilerledi.
Bu şartlar altında 1829 tarihinde Edirne Antlaşması imzalandı.
Antlaşmayla Kuban Nehri’nin ağzından başlayarak bütün Karadeniz sahili Rusya’nın egemenliğine girdi.
Rus ticaret gemilerine Boğazlar’dan geçiş hakkı tanındı.
1833’te imzalanan Hünkâr İskelesi Antlaşması ile Rusya’nın Boğazlar üzerinde nüfuzu arttı.
1853’te başlayan Kırım savaşı’nı Avrupalı devletlerin de yardımıyla Osmanlı Devleti kazanmıştır.
Savaş sonunda Osmanlı Devleti, İngiltere, Fransa, Avusturya ve Rusya arasında 30 Mart 1856’da Paris Antlaşması imzalandı.
Paris Antlaşması’nda yer alan Karadeniz’in tarafsızlığı ilkesi Rusya’nın çıkarlarına uygun değildi.
1853’te başlayan Kırım savaşı’nı Avrupalı devletlerin de yardımıyla Osmanlı Devleti kazanmıştır.
Savaş sonunda Osmanlı Devleti, İngiltere, Fransa, Avusturya ve Rusya arasında 30 Mart 1856’da Paris Antlaşması imzalandı.
Paris Antlaşması’nda yer alan Karadeniz’in tarafsızlığı ilkesi Rusya’nın çıkarlarına uygun değildi.
1877-1878 yıllarında Osmanlı-Rus Savaşı (93 Harbi) tekrar çıktı.
Savaşta Osmanlı Devleti yenildi ve Ayastefanos Antlaşması imzalandı.
Batılı devletler, çıkarlarına aykırı olan bu antlaşmayı tanımadılar.
Ancak bunun yerine imzalanan Berlin Antlaşması’yla diğer devletler de bu yağmaya ortak oldular.
Rus işgaliyle birlikte Elviye-i Selase olarak adlandırılan Kars, Ardahan ve Batum için kırk yıl sürecek olan esaret dönemi başladı.
Ermeni Meselesi de bu antlaşmayla uluslararası bir sorun hâline gelmiş oldu.
Rusya Kafkaslarda yaşayan yüz binlerce Müslüman Türk’ü Anadolu’ya göçe zorladı.
1914’te başlayan I. Dünya Savaşı’nda İtilaf Devletleri (İngiltere, Rusya ve Fransa) tarafında yer alan Rus Çarlığı ile ittifak Devletleri arasında yer alan Osmanlı Devleti karşı karşıya geldi.
Osmanlı Devleti, kendisini parçalayıp Şark Meselesi’ni sonlandırmak isteyen İtilaf Devletleri’ne karşı savaştı.
Çanakkale Cephesi’ndeki savaşın zaferle sonuçlanması İtilâf Devletleri’nin Rusya’ya yardım ulaştırmasını engelledi.
Yardım ulaşmayınca Rusya’da iç karışıklıklar başladı.
Bu gelişmelerden sonra Rusya’da 1917 Devrimi yaşandı ve çarlık rejimi yıkıldı.
Avrupa’da Bloklaşma Faaliyetleri
Piyemonte etrafında birleşen İtalyanlar Avusturya’dan Roma’yı alarak 1871 yılında siyasi birliklerini tamamladılar.
Başbakan Otto von Bismarck önderliğindeki Prusya Alman birliğini kurmak istiyordu.
Önce Danimarka ve Avusturya’yı son olarak da Fransa’yı Sedan savaşında yenen Almanya 1871 yılında siyasi birliğini tamamladı.
Yeni kurulan İtalya ve Almanya’nın sömürgecilik yarışına katılması
İngiltere ve Fransa’yı rahatsız etti.
Üçlü İttifak Bloku (1882): Almanya, Avusturya-Macaristan ve İtalya bir araya gelerek bu bloku oluşturdu.
Üçlü İtilaf Bloku (1907): İngiltere öncülüğünde Fransa ve Rusya bir araya gelerek bu bloku oluşturdu.
Meydana gelen bu bloklaşma I. Dünya Savaşı’nın başlamasında etkili oldu.
I. BALKAN SAVAŞI (1912)
XIX. Yüzyılda Yunanistan, Romanya, Sırbistan ve Karadağ bağımsız olmuşlardı.
Bulgaristan da XX. yüzyılın başında özerklik elde etmişti.
Bu devletler kendi idealleri doğrultusunda hareket ederek Balkanlar’da topraklarını genişletmeye çalışıyorlardı.
Bulgaristan, Yunanistan, Sırbistan ve Karadağ Osmanlı karşıtı bir cephede birleştiler.
I. Balkan Savaşı 8 Ekim 1912’de Karadağ’ın saldırısıyla başladı.
Hazırlıksız yakalanan Osmanlı ordusu savaşın ilk dönemlerinde istenilen başarıyı yakalayamadı.
Çünkü savaş öncesinde Balkanlar’daki Osmanlı askerlerinin bir kısmı terhis edilmiş diğer bir kısmı ise Makedonya ve Trakya’ya sevk edilmişti.
Osmanlı Devleti, savaş esnasında hem yeterli erzak ve lojistik ihtiyacını karşılayamamış hem de Yunanistan İngiltere’den deniz gücü desteği almıştı.
Sonuçta Osmanlı Devleti beklenmedik bir yenilgi ile karşılaştı. Bulgar ordusu İstanbul’a kadar yaklaştı.
Bâbıâli Baskını 23 Ocak 1913
I. Balkan Savaşı’nda alınan ani ve ağır yenilgi karşısında İttihat ve Terakki Partisi yoğun bir propaganda faaliyetine girişti.
Kendilerinin hükûmette olmamasından dolayı bu yenilginin yaşandığını savunan parti, 23 Ocak 1913’te Osmanlı hükûmetine baskın düzenledi.
Bu baskınla birlikte İttihat ve Terakki Partisi devletin yönetiminde söz sahibi oldu.
İttihat ve Terakki hükûmeti ilk olarak 13 Şubat’ta Bulgaristan’a savaş açarak kuşatma altında olan Edirne’yi kurtarmaya çalıştıysa da başarılı olamadı.
Bulgaristan’ın ani saldırısı sonucu Edirne Bulgarların eline geçti.
Bu dönemde Ege Denizi’ndeki birçok ada Yunanlıların işgaline, Balkanlar’daki Osmanlı topraklarının bir kısmı da Sırbistan ve Karadağ’ın işgaline uğradı.
Sonuçta 30 Mayıs 1913’te Londra Antlaşması imzalandı ve I. Balkan Savaşı sona erdi.
30 Mayıs 1913 Londra Antlaşması
Midye-Enez Hattı’nın batısındaki bütün topraklar Balkan devletlerine bırakıldı.
Sırbistan’a Orta ve Kuzey Makedonya bırakıldı.
Yunanistan’a Selanik, Girit ve Güney Makedonya verildi.
Bulgaristan’a Kavala, Dedeağaç ve bütün Trakya verildi.
Ege adalarının geleceği ve Arnavutluk’un sınırlarının tespitinde Avrupalı devletlerin karar vermesi uygun görüldü.
1913 Londra Barış Antlaşması’yla Bulgaristan en fazla toprak kazanan ülke olmasının yanında Ege Denizi’ne ulaştı.
Arnavutluk bağımsızlığını ilan ederek Osmanlı’dan ayrılan son Balkan devleti oldu.
II. BALKAN SAVAŞI (1913)
Bulgaristan I. Balkan savaş sonrası en fazla toprak kazanan devletti.
Bu durum Sırbistan, Romanya, Karadağ ve Yunanistan tarafında rahatsızlığa neden olmuştu.
Özellikle Balkan devletleri arasında Makedonya topraklarının paylaşımı meselesi devam eden bir sorundu.
1913 yılının Haziran ayında Bulgaristan’a karşı harekete geçen Yunanistan ve Sırbistan ittifak kurdular.
Bulgar kralı, Sırbistan ve Yunanistan’ı hazırlıksız yakalayıp tüm Makedonya’yı ele geçirme amacıyla 30 Haziran 1913’te iki ülkeye birden savaş açtı.
Bulgaristan’ın ani saldırı hamlesi başarısızlıkla sonuçlandı.
Romanya, bu fırsattan yararlanarak Bulgaristan topraklarına girip Dobruca bölgesini ele geçirdi.
Osmanlı Devleti, Bulgaristan’ın yenilmeye başlamasıyla savaşa girerek 23 Temmuz’da Edirne’yi Bulgarlardan geri aldı.
II. Balkan Savaşı Sonuçları
II. Balkan Savaşı sonunda 10 Ağustos 1913’te Bükreş’te barış antlaşması imzalandı.
Bu antlaşma ile birlikte Bulgaristan I. Balkan Savaşı sonrası aldığı toprakların büyük bir kısmını kaybetti.
29 Eylül 1913’te Bulgaristan ile Osmanlı Devleti arasında İstanbul Barış Antlaşması imzalandı.
Edirne ve Kırklareli Osmanlı Devleti’nde kaldı ve Meriç Nehri sınır kabul edildi.
Bu antlaşma ile Bulgaristan’daki Türkler ile Bulgarların eşit haklara sahip olması konusunda anlaşıldı.
Osmanlı Devleti 14 Kasım 1913’te Yunanistan’la Atina Barış Antlaşması’nı imzaladı.
Ege Adaları Meselesi anlaşma sağlanmadığı için zamana bırakıldı.
Diğer yandan Atina Barış Antlaşması’yla Yunanistan’daki Türklerin hakları korundu.
Son olarak Sırbistan ile İstanbul Antlaşması imzalandı. İki ülkenin ortak sınırı bulunmadığı için sınır tespiti yapılmadı. Antlaşmayla işgal altındaki Makedonya’da kalan Türklerin hukuki statüleri belirlenerek garanti altına alındı.
I. Dünya Savaşı Öncesi Osmanlı Devleti
Osmanlı Devleti, I. Dünya Savaşı öncesinde ilk olarak ilişkilerinde inişli çıkışlı bir seyir takip ettiği İngiltere’ye ittifak teklifinde bulunmuştur.
Ancak İngiltere, Yakın Doğu’daki çıkarları için Rusya ile ortak hareket etmeye başlamıştır.
Rusya’nın Osmanlı topraklarında gözü olması İngiltere’nin Osmanlı Devleti ile ittifakını zora sokmuştur.
Daha sonra Osmanlı Devleti Fransa’nın desteğini almaya çalışmıştır.
Ancak Fransa, ittifak konusunda tek başına bir şey yapamayacağını ve bu konuyu müttefikleriyle de müzakere etmeleri gerektiğini belirterek Osmanlı Devleti’ne olumsuz yanıt vermiştir.
Alman İmparatoru II. Wilhelm, Balkanlarda Rusya’ya karşı Osmanlı Devleti’nin önemli olduğunu vurgulamıştır.
Almanya ile Osmanlı Devleti arasında 2 Ağustos 1914’te ittifak antlaşması imzalanmış ve aynı gün Osmanlı Devleti genel seferberlik ilan etmiştir.
İslam Dünyasının Dayanışma Faaliyetleri
Müslüman topluluklar İslam’ın hamisi olarak gördükleri Osmanlı devletine maddi ve manevi yardımlarda bulundular.
1897 Osmanlı-Yunan savaşında, Hicaz demir yollarının yapımında ve Balkan savaşları sırasında Osmanlı Devletine Hindistan, Mısır, Rusya, Myanvar ( Eski adıyla Burma ve Birmanya), Fas, Cezayir, Tunus, Endonezya, Singapur ve Güney Afrika Müslümanlarından yardımlar geldi.
Kurtuluş Savaşı sırasında Azerbaycan, Özbekistan, Türkmenistan, Kırgızistan ve Kazakistan bize maddi ve manevi destek verdi.
OSMANLI DEVLETİ’NDE DEMOKRATİKLEŞME FAALİYETLERİ
- Sened-i İttifak (1808)
- Tanzimat Fermanı (Gülhane Hatt-ı Hümâyunu 1839)
- Islahat Fermanı (1856)
- Meşrutiyet’in İlanı ve Kanun-i Esasi’nin Kabulü 1876
- Meşrutiyet’in İlanı (24 Temmuz 1908)
ÂYAN NEDİR?
Herhangi bir vilayet ve kazada o yerin idaresi ile alakadar olarak halk ile hükûmet arasındaki işleri idare eden ve halk tarafından seçilen bir vazife sahibidir.
Âyanlar o memleketin nüfuzlu aileleri olan ve “eşraf-ı belde” denilen zümre arasından seçilirdi.
Hükûmet âyanları seçmez bu işi valiler takip ederdi. Âyanlar vergi ve asker toplamada devlete yardım ederlerdi.
Bu yardımlara karşılık âyanlara toplanan vergiden hisse verilirdi.
SENED-İ İTTİFAK (1808)
XVII. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Osmanlı eyaletlerinde mali, idari ve askerî kanunların oluşturduğu zeminin etkisiyle âyan adı verilen zengin bir zümre, gücünü artırdı.
II. Mahmut, merkezde siyasi gücü artan Alemdar Mustafa Paşa’yı, sadrazamlığa getirdi.
Alemdar Mustafa Paşa devlet otoritesinin yeniden tesisi için yeniçeri Ocağının muhasebesini teftiş vesilesiyle yeniçeri zorbaları öldürüldü veya sürgüne gönderildi.
Alemdar Mustafa Paşa, taşrada yok olan merkezî otoriteyi tekrar tesis etmek amacıyla âyanlarla anlaşma yoluna giderek âyanları İstanbul’a çağırdı.
Amacı merkez ile taşra arasında bir uzlaşma sağlamak, âyanlara hak ve görevler vererek resmiyet kazandırmak, böylece devletin dağılma tehlikesini önlemekti.
Bulgar âyanları ve Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa, Alemdar’ı rakip gördükleri için davete katılmadılar.
Öneriler oturuma katılanlar arasında tartışıldı ve alınan kararlar “Sened-i İttifak” adı verilen belgeye yazılarak imzalandı.
II. Mahmut bu senedi mevcut durumun kötü olmasından dolayı istemeyerek de olsa imzaladı.
Sened-i İttifak’ın Bazı Maddeleri
Âyanlar padişahın emirlerini yerine getirerek ona sadık kalacaklardı.
Âyanlar, eyaletlerden devletin asker almasına karşı gelmeyeceklerdi.
Hazine gelirlerinin toplanması devletin koymuş olduğu kanun ve hükümlere göre yapılacaktı.
Sadrazamın kanun ve ittifaka uygun olarak vereceği emirlere itaat edilecek, uygun olmayanlara birlikte karşı çıkılacaktı.
İstanbul’da Yeniçeri Ocağı ve diğer ocaklarda isyan çıkarsa âyanlar emir beklemeksizin gelip isyanı bastırmaya çalışacaklardı.
Padişah âdil ve eşit vergi alacak, aşırı vergi konmayacaktı.
Sened-i İttifak’ın Değerlendirmesi
Devlet, Anadolu’da ve Rumeli’de kendi kendine güçlenmiş ve bir bakıma özerkliğini ilan etmiş olan âyanların varlıklarını, bu senetle kabul edip hukuki hâle getirdi.
Bu belge ile bazı yetkilerinden zorunlu olarak vazgeçmesiyle padişahın yetkileri sınırlandırıldı. Bundan dolayı II. Mahmut, bu senedin yapılmasını günün koşulları gereği zorunlu olarak kabul etti.
Sened-i İttifak’ın arkasındaki gerçek güç olan Alemdar Mustafa Paşa, 15 Kasım 1808’de yeniçeriler tarafından çıkarılan isyan sonucu öldürüldü.
Alemdar’ın gücünden çekinen II. Mahmut, bu duruma adeta seyirci kaldı.
Böylece Sened-i İttifak etkisini yitirdi.
Magna Carta ve Sened-i İttifak
Sened-i İttifak, bir kısım araştırmacılar tarafından 1215’te İngiltere’de kral ile soylular arasında imzalanan Magna Carta’ya benzetilir.
Ancak sonuçları bakımından belgelerin birbirine benzediğini ileri sürmek güçtür.
Magna Carta, İngiltere’de soyluların haklarını teminat altına alarak zamanla bu hakların, halka doğru genişlemesinin yolunu açmıştır.
Oysa Sened-i İttifak için böyle bir durum söz konusu değildir.
TANZİMAT FERMANI 1839 (GÜLHANE HATT-I HÜMÂYUNU)
Tanzimat, Sultan Abdülmecit Dönemi’nde 1839 Tanzimat Fermanı’nın ilanı ile başlayan 1876 Meşrutiyet’in ilanı ile sona eren döneme denir.
Tanzimat, Osmanlı Devleti’ne Batılı anlamda bir düşünce ve yönetim şekli getirmek için Avrupa’dan esinlenerek yapılan programlı bir yenilik ve kültür hareketidir.
Tanzimat Fermanı, devletin iç ve dış nedenlerle dağılma tehlikesi ile karşılaşması üzerine devleti bu durumdan kurtarmak için bir çare olarak düşünülmüştür.
Tanzimat Fermanı’nın Başlıca Amaçları
Devlet içerisindeki halkın bir kısım haklarını genişletmek,
Müslüman ve Hristiyan toplumları siyasi yönlerden birbirine yaklaştırmak
Avrupalı devletlerin azınlıkları bahane ederek Osmanlı Devleti’nin iç işlerine karışmasını engelleyerek iç barışı ve bütünlüğü sağlamaktı.
Tanzimat Fermanı İle Kabul Edilen Maddeler
Kanun önünde herkes eşit sayılacaktı.
Vergiler herkesin gelirine göre toplanacaktı.
Hiç kimseye yargılanmadan ve sorgulanmadan ceza verilmeyecekti.
Mahkemeler herkese açık olarak yapılacaktı.
Kişilere mülkiyet hakkı tanınacaktı.
Askerlik işleri düzene sokulacaktı.
Müsadere usulü kaldırılacaktı.
Tanzimat Fermanı’nın Değerlendirmesi
Tanzimat Dönemi, merkeziyetçi bir yönetim ve bürokrasi dönemiydi.
3 Kasım 1839’da Mustafa Reşit Paşa Tanzimat Fermanı ile ülkenin problemlerini dile getirdi sonra memleketin iyi idaresi için de yeni kanunların yapılmasının gerekli olduğunu belirtti.
Anayasal yönetim ve demokratikleşme yolunda önemli bir adım atılmış oldu.
Tanzimat Fermanı ile Avrupalı devletlerin iç işlerine müdahale etmesinin önüne geçilmeye çalışılmışsa da Avrupalı devletlerin elçileri fermandaki bazı maddeleri kullanarak Osmanlı Devleti’nin iç işlerine müdahale ettiler.
ISLAHAT FERMANI (1856)
Islahat Fermanı, Kırım Savaşı’nda Osmanlı Devleti’ne yardım eden İngiltere, Fransa ve Avusturya’nın isteklerini karşılamak üzere hazırlanmıştı.
Batı devletlerinin elçileri, Tanzimat Fermanı’nın vaat ettiği reformları gerçekleştirecek kanun ve nizamların yapılmamış, yapılanların da uygulanmamış olmasından şikâyetçi olmuşlardı.
Sadrazam, dışişleri bakanı ve şeyhülislam ile bu devletlerin elçilerinin katıldığı tartışmalar sonunda Tanzimat kurallarını tekrarlayan, açıklayan ve genişleten bir ferman hazırlandı.
Islahat Fermanı’nda Hristiyanlara yeni haklar tanındı.
Hristiyanlar, Müslümanların düzeyine getirilerek halkın kaynaşması sağlanmaya çalışıldı.
Islahat Fermani ile Getirilen İlkeler
Bütün uyruklar için dinî ibadet ve törenlerin yapılması serbesttir.
Hristiyanları küçültücü, muamelede bulunulmayacak ve söz söylenilmeyecektir.
Bütün memurluklar ve okullar herkese açık olacaktır.
Müslümanlarla Hristiyanlar arasındaki ticaret ve cinayet davalarına karma mahkemeler bakacak.
Müslüman olmayanlar da askere alınacaktır.
Müslüman olmayanlar da yerel meclislerde temsil edilecektir.
Bütün uyruklar için vergi eşitliği sağlanacaktır.
İltizam sistemi kaldırılarak vergiler doğrudan alınacaktır.
Islahat Fermanı’nın Değerlendirmesi
Islahat Fermanı, konu olarak sadece Müslüman olmayan ulusların ayrıcalıklarını genişletmiş, Müslüman halk için yeni bir hak getirmemiştir.
Bu nedenle Islahat Fermanı, Müslümanlar tarafından olumlu karşılanmadı. Hristiyanlar ise Islahat Fermanı’nı kendilerine askerlik yükümlülüğü getirdiği için olumlu karşılamadılar.
Gerçekte Islahat Fermanı, Tanzimat Fermanı’nın genişletilmiş bir şekliydi ancak Tanzimat, ülkenin içine düştüğü kötü durumdan kurtarılması için Osmanlı devlet adamları tarafından dış etki olmadan hazırlanmıştı.
Islahat Fermanı ise yabancı devletlerin baskısı sonucunda düzenlenmiş ve ilan edilmişti.
Paris Antlaşması’ndaki, “Osmanlı Devleti’nin iç işlerine karışılmayacak” maddesine rağmen 1856-1876 yılları arasında Islahat Fermanı’na dayanan yabancı devletler, Osmanlı Devleti’nin iç işlerine daha çok karışmaya başladılar.
MECELLE-İ AHKÂM-I ADLİYYE
Tanzimat Dönemi’nde hazırlanan en önemli kanun Mecelle-i Ahkâm-ı Adliyye’dir. Ahmet Cevdet Paşa’nın başkanlığında kurulan Mecelle Cemiyeti millî bir medeni kanun hazırladı. Mecelle bir bakıma modern hukukla şerî hukukun sentezlenmesiydi.
I. MEŞRUTİYET’İN İLANI VE KANUN-İ ESASİ’NİN KABULÜ (1876)
Meşrutiyet’in ilanını isteyen ve kendilerine “Genç Osmanlılar” diyen bir grup aydın 1865 tarihinde İstanbul’da “Genç Osmanlılar Cemiyeti”ni kurdular.
Şinasi, Namık Kemal, Ali Suavi, Ziya Paşa, Agâh Efendi bu çatı altında, padişahın mutlak otoritesine karşı ilk muhalefeti oluşturdular.
Genç Osmanlıların temel amacı mutlak monarşi yerine anayasal bir monarşi kurmak yani padişahın yetkilerini halkın temsilcilerinden oluşan bir meclis ile sınırlandırmaktı.
Bu oluşum Devlet Şûrası (Şûra-yı Devlet) Başkanı Mithat Paşa’nın desteği ile gücünü arttırmıştır.
Genç Osmanlılar II. Abdülhamit’i destekleyerek tahta geçmesinde önemli rol oynadılar.
II. Abdülhamit, devlet adamlarının, basının ve yabancı devletlerin istekleri doğrultusunda meşrutiyete geçmeye karar verdi.
II. Abdülhamit 8 Ekim 1876’da Kanun-i Esasi’nin hazırlama işini Mithat Paşa’nın başkanlığında kurulan bir komisyona verdi.
Birinci Meşrutiyet’in ilanı, XVIII. yüzyılın ilk yarısında başlayıp sürekli devam etmiş olan batılılaşma hareketinin bir sonucudur.
Balkanlar’da yaşanan olumsuzluklara çare bulmak amacıyla İngiltere, Fransa, Rusya, Avusturya, Almanya, İtalya ve Osmanlı devletlerinin temsilcileri İstanbul (Tersane) Konferansı’nda bir araya geldiler.
İç ve dış siyaset buhranını dağıtmak isteyen Osmanlı Devleti, İstanbul Konferansı’nın ilk oturumunun yapıldığı sırada Kanun-i Esasi’yi Bâbıâli’de toplanan devlet adamları ve halk önünde törenle ilan etti (23 Aralık 1876).
Böylece Türk toplumunun ilk yazılı anayasası kabul edildi.
19 Mart 1877’de ilk Osmanlı Meclis- i Mebusan’ı açıldı.
II. Abdülhamit ayrılıkçı mebusların faaliyetlerini ve 93 Harbi’ni gerekçe göstererek Kanun’un kendisine verdiği yetkiyle Meclisi feshetti (13 Şubat 1878).
KANUN-İ ESASİ’NİN İÇERİĞİ
İlan edilen Kanun-i Esasi’ye göre yürütme gücünün başında padişah bulunuyordu.
Yargı yetkisi bağımsızdı.
Yasama yetkisi ise Mebusan Meclisi ve Âyan Meclisi’nden kurulu bir Genel Meclis tarafından yürütülecek, yasama faaliyetleri padişahın onayına bağlı olacaktı.
Âyan Meclisi üyelerini padişah, Mebusan Meclisi üyelerini halk seçecekti.
Meclisi fesh etme yetkisi ise padişaha aitti.
Diğer yandan padişah, hükûmete olan güveni zedelediği gerekçesiyle istediği kişiyi memleket dışına sürmek yetkisine sahipti.
Devlet yönetimiyle ilgili yetkilerin tümü gerçekte yine hükümdarda toplanmış bulunmaktaydı.
II. MEŞRUTİYET ÖNCESİ GELİŞMELER
İkinci Meşrutiyet öncesi 1878 Berlin Antlaşması’yla Sırbistan, Karadağ ve Romanya Osmanlı Devleti’nden ayrılmıştı.
Bunun yanında Kars, Ardahan ve Batum Rusya’ya verilmişti.
Kıbrıs’ın ayrı bir antlaşmayla İngiltere’ye verilmesi Osmanlı topraklarının hızla küçülmesine sebep olmuştur.
Fransızların 1881’de Tunus’u, İngilizlerin 1882’de Mısır’ı işgal etmesi Osmanlı Devleti’nin Akdeniz’deki hâkimiyetine büyük darbe vurmuştur.
Avrupalı devletlerin Osmanlı Devleti’nin kendilerine olan borçlarını almak için 1881’de Düyûn-u Umumîye’yi (Genel Borçlar İdaresi) kurmaları devleti ekonomik olarak kötü etkilemiştir.
II. Abdülhamit’in Meclis-i Mebusan’ı kapatması Osmanlı aydınlarının tepki gösterip muhalefet etmelerine neden oldu.
Osmanlı Devleti’ni ayakta tutmak için otoriter bir rejim uygulayan II. Abdülhamit’e karşı olan muhalefet gün geçtikçe büyüdü.
II. MEŞRUTİYET’İN İLANI (24 TEMMUZ 1908)
İngiliz Kralı III. Edward (Edvırt) ile Rus Çarı II. Nikola’nın Reval Görüşmeleri gerçekleşti (9-10 Haziran 1908).
Reval Görüşmeleri’nde Rusya ile İngiltere’nin Osmanlı topraklarını paylaştıkları haberi kısa sürede duyuldu.
İttihat ve Terakki’ye göre devleti kurtaracak tek yol II. Abdülhamit’in tahttan indirilmesi ve meşrutiyet rejimine geçilmesiydi.
Osmanlı Devleti’nin sonunun geldiği iddiaları artınca Kolağası Niyazi ve Enver Beyler Selanik ve Manastır’da ayaklanma çıkardılar.
Makedonya’daki olaylar gittikçe büyüyerek halkın ve III. Ordu’nun katıldığı genel bir isyan hâlini aldı.
Bunun üzerine İttihat ve Terakki Cemiyeti Selanik’te harekete geçti.
23 Temmuz 1908’de padişaha bir telgraf çekerek Kanun-i Esasi’nin derhâl yürürlüğe konulmasını ve meclisin açılmasını, bu yapılmadığı takdirde daha kötü olayların meydana gelebileceği bildirildi.
II. Abdülhamit olayların büyümemesi ve devlet otoritesinin yeniden tesis edilmesi amacıyla meşrutiyeti yeniden ilan etti (24 Temmuz 1908).
Meşrutiyet’in duyurulması üzerine mebus seçimi ile ilgili hazırlıklar başladı.
25 yaşını doldurmuş ve devlete vergi veren erkekler seçimlerde oy kullanma hakkına sahipti. 50 bin erkek nüfus adına bir mebus seçilecekti.
Mebus adayı olmak için de 30 yaşını doldurmuş olmak ve Türkçe okuma yazma bilmek zorunluluğu getirilmişti.
Birçok siyasi parti olmasına rağmen seçimler İttihat ve Terakki’nin denetimi altında yapıldı.
Yapılan seçimler sonucunda 240 mebus halkı temsil edecekti.
Meclis-i Mebusan’ın, 17 Aralık 1908’de açılmasıyla siyasi hayatta yeni bir dönem başladı. Bu yeni dönem artık çok partili ve parlamentolu olacaktı.
KANUN-İ ESASİ’DE YAPILAN BAZI DEĞİŞİKLİKLER
Hükûmet meclise karşı sorumlu oldu.
Padişahın sürgün yetkisi kaldırıldı.
Padişahın mutlak veto yetkisi kaldırıldı.
Yasa teklifi için gerekli olan padişah izni kaldırıldı.
Padişahın meclisi açma-kapama yetkisi zorlaştırıldı.
Sansür yasağı kaldırıldı.
Siyasi parti kurma hakkı getirilerek çok partili hayata geçiş sağlandı.
Padişahın kanunları onaylama süresi sınırlandırıldı.
DAĞILMAYI ÖNLEMEYE YÖNELİK FİKİR AKIMLARI
Yusuf Akçura Üç Tarz-ı Siyaset adlı makalesinde Osmanlı Devletini kurtarmak için ortaya atılan fikir akımlarını üç başlık altında topladı.
- Osmanlıcılık
- İslamcılık
- Türkçülük (Milliyetçilik)
OSMANLICILIK
Osmanlı Devleti sınırlarında yaşayan Müslim, gayrimüslim halka yeni haklar vererek aralarında eşitlik sağlamak amacıyla Osmanlıcılık fikri benimsenmişti.
Amaç din, dil, ırk ayrımı yapmadan büyük bir Osmanlı milleti oluşturmaktı.
II. Mahmut Dönemi’nde Osmanlı Devleti, Osmanlıcılık düşüncesi ile ilgili ilk ciddi adımı attı. Bu dönemde Batı tarzı birçok ıslahat yapıldı.
Osmanlıcılık fikrinin en önemli savunucuları Namık Kemal, Ziya Paşa ve Ahmed Mithad Efendi gibi aydınlardı.
Bu fikir, Genç Osmanlıların II. Abdülhamit’e meşrutiyeti kabul ettirmesiyle siyasi alanda yerini aldı.
Meşrutiyet’in ilanından kısa bir süre sonra Berlin Antlaşması ile Sırbistan, Karadağ ve Romanya’nın bağımsız olması Osmanlıcılık fikrine büyük bir darbe vurdu.
Balkanlar’da, Doğu Anadolu’da yaşanan olaylar, gayrimüslimlerin Müslümanlara saldırıları ve devlete karşı isyanları Osmanlıcılık fikrinin başarıya ulaşamadığını gösterdi.
İSLAMCILIK
Tanzimat Fermanı’yla resmen başlayan Batılılaşma hareketine ve Batıcı yazarların İslamiyet aleyhine yazmış oldukları yazılara bir tepki olarak ortaya çıkmıştır.
Osmanlıcılık fikri önemini kaybedince İslamcılık fikri önem kazanmaya başladı.
Osmanlı Devleti’nin sınırlarında ve dünyanın değişik coğrafyalarında yaşayan bütün Müslümanları Osmanlı çatısı altında toplama düşüncesi etkinlik kazandı.
Mehmet Akif Ersoy, Sait Halim Paşa bu fikrin önemli savunucularındandı.
İslamcılık fikri sultan Abdülaziz’in son dönemlerinde Panislamizm olarak diplomatik görüşmelerde kullanılmaya başlandı.
Bazı Asya hükümdarları ile diplomatik ilişkiler kurulmaya çalışıldı.
İslamcılık, II. Abdülhamit Dönemi’nde devlet politikası hâline geldi.
II. Abdülhamit, İslam birliği siyasetini gerçekleştirmek için sahip olduğu “halife” sıfatını etkin bir şekilde kullanmıştı.
İslamcılık siyaseti sayesinde Hindistan gibi ülkelerdeki Müslüman halkın Balkan Savaşı ve I. Dünya Savaşı sırasında Osmanlı Devleti’ne maddi ve manevi yardımları olmuştu.
İslamcılık fikrini savunanların büyük bir kısmı dinî, ahlaki ve sosyal değerlerin korunması şartıyla Batı’nın örnek alınabileceğini savunmuştur. İslam dünyasının hurafelerden kurtarılması gerektiği üzerinde durmuşlardır.
İslamcılık düşüncesi Arap-Acem, Sünni-Şii ayrılıklarının baş göstermesine rağmen XX. Yüzyılda etkinliğini sürdürmüştür.
TÜRKÇÜLÜK (MİLLİYETÇİLİK)
Türkçülük fikri, Avrupalı devletlerin Tanzimat’a, Islahat’a ve Meşrutiyet’e rağmen Osmanlı Devleti’ni parçalamaya yönelik faaliyetlerini durdurmaması üzerine oluşmuş bir fikir akımıdır.
Türkçülük fikri, Müslüman olup Türk olmayan toplulukları daha da ayrıştırmıştı.
Ziya Gökalp, Yusuf Akçura, Mehmet Emin Yurdakul, İsmail Gaspıralı ve Ahmet Ağaoğlu Türkçülük fikrinin önemli savunucularındandır.
Türkçülük fikri, İttihat ve Terakki Cemiyeti ile birlikte XX. yüzyılın başından itibaren güçlenmiş ve bu fikir Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunda da etkili olmuştur.
DARBELER VE OSMANLI SİYASİ HAYATINA ETKİLERİ
1876 Sultan Abdülaziz’in Darbe ile Tahttan İndirilmesi
1909 Darbesi (31 Mart Olayı)
1913 Darbesi (Bâbıâli Baskını)
1876 SULTAN ABDÜLAZİZ’İN DARBE İLE TAHTTAN İNDİRİLMESİ
Sultan Abdülaziz 1861’de padişah olduğunda, herkes ondan ülkeyi 1854’te başlayan dış borçlanmanın getirdiği bataklıktan kurtarmasını istiyordu.
Sultan Abdülaziz güçlü bir donanma oluşturdu.
Avrupa’daki gelişmeleri bizzat görmek amacıyla bir Avrupa seyahati yaptı.
Hükümdarlığı zamanında yeraltı treni (metro) ve tramvay ilk defa Osmanlı Devleti’ne geldi.
Eğitim alanında Mekteb-i Sultani (Galatasaray Lisesi) açıldı (1868).
Sultan Abdülaziz icraatlarına Ali ve Fuat Paşalar her bakımdan yardımcı oldular.
Bütün bu iyi gelişmelere rağmen ülkenin dış borçları ödenemez hâle gelmişti.
Fuat ve Ali paşaların ölümleriyle padişah en önemli destekçilerini kaybetti.
1871’den sonra devlet adamları arasında Abdülaziz aleyhtarları çoğaldı.
Sadrazam Mütercim Rüştü Paşa, Serasker Hüseyin Avni Paşa, Adalet Nâzırı Mithat Paşa ve Şeyhülislam Hayrullah Efendi’den oluşan dörtlü, Sultan Abdülaziz’e karşı ittifak yaptı.
Hüseyin Avni Paşa Sultan Abdülaziz’e bağlı komutanları İstanbul’da uzaklaştırdı.
Padişahın tahttan indirilmesi ile ilgili planını diğer komutanlara ve hükûmet üyelerine kabul ettirdi.
Ordunun yönetimi elinde olduğu için, 30 Mayıs 1876’da Abdülaziz’in bulunduğu Dolmabahçe Sarayı’nı karadan ve denizden kuşattı.
Sultan Abdülaziz tahttan indirilerek yerine V. Murat Osmanlı Devleti tahtına çıkarıldı.
4 Haziran 1876 Pazar sabahı, Sultan Abdülaziz odasında bilekleri kesilmiş hâlde bulundu.
Sultan Abdülaziz’in ölümü halk arasında büyük üzüntüye neden oldu.
Aradan beş yıl geçtikten sonra Maliye Nâzırı Mahmut Celalettin Paşa, Sultan II. Abdülhamit’e bir tezkere göndererek Abdülaziz’in katledilmiş olduğunu ileri sürdü.
Bunun üzerine II. Abdülhamit’in emri ile olayın araştırılmasına başlandı.
Yapılan duruşmalar sonucunda Sultan Abdülaziz’in intihar etmediği, kasıtlı olarak öldürüldüğü ortaya çıktı.
Suçlulardan bazıları idam edilirken bazıları ise sürgüne gönderildi.
31 MART DARBESİ 1909
23 Temmuz 1908’de II. Meşrutiyet’in ilanından kısa bir süre sonra Bulgaristan’ın bağımsızlığını ilan etmesi,
Avusturya Macaristan’ın, Bosna-Hersek’i topraklarına kattığını açıklaması ve Girit Meclisi’nin Osmanlı’dan ayrılarak Yunanistan’a bağlanma kararı alması sürecin bozulmasına sebep oldu.
Gücü elinde bulunduran İttihat ve Terakki, devlet kadrolarında tasfiyeye başladı.
II. Abdülhamit Dönemi’nde önemli mevkilerde olan birçok kişi memuriyetten çıkarıldı. İşten çıkarılanların yerine İttihatçıların getirilmesi güven ortamının bozulmasına sebep oldu.
II. Meşrutiyet’in ilanı üzerine İstanbul’a dönerek “Serbestî” gazetesinin başına geçen Hasan Fehmi, yazılarında İttihat ve Terakki’yi sert bir dille eleştirdi.
Hasan Fehmi, 6 Nisan 1909 akşamı Galata Köprüsü üzerinde vurulunca cinayeti işleyenlerin ittihatçılar olduğu düşünüldü.
Hasan Fehmi cinayeti ayaklanmanın fitilini ateşledi.
Üniversite öğrencileri, subaylar, dervişler Hasan Fehmi Bey’in cenazesini kaldırmaya gelmişlerdi.
Cenaze töreni ittihatçı muhaliflerinin bir gövde gösterisine dönüştü.
İttihatçılara karşı duyulan öfke ve kızgınlık cenazeyle iyice artmıştı. Bütün bu olayların sonucunda “31 Mart Vakası” meydana geldi.
31 Mart Vakası, esas itibariyle siyasî ve askerî bir isyandır.
Selanik’ten İstanbul’a Meşrutiyet’in muhafızı olarak getirilmiş olan avcı taburu erleri, subaylarını hapsederek 12/13 Nisan gecesi ayaklandılar.
İsyan eden askerler Sultanahmet Meydanı’nda toplandılar.
İstanbul’daki isyan Selanik’te bulunan İttihat ve Terakki Cemiyeti merkezine “Meşrutiyet mahvoldu.” şeklinde bildirildi. Bunun üzerine hazırlanan Hareket birlikleri 23- 24 Nisan’dan itibaren İstanbul’a girmeye başladı.
Hareket Ordusu’nun duruma hâkim olmasından sonra meclis tekrar Sultanahmet’teki parlamento binasında çalışmaya başladı.
Meclisin 27 Nisan 1909’daki oturumunda ayaklanmada etkisi olduğu gerekçesiyle hakkında fetva çıkarılan II. Abdülhamit’in tahttan indirilmesine ve yerine Veliaht Mehmet Reşat’ın padişah olmasına karar verildi.
BÂBIÂLİ BASKINI 1913
1912 yılında başlayan Balkan Savaşı sırasında Bulgar orduları Çatalca önlerine kadar geldi.
Makedonya elden çıktı.
Selanik, Yunanlıların eline geçti.
Bulgar kuşatması altındaki Edirne’de Şükrü Paşa olağanüstü bir direniş mücadelesi verdi.
Avrupalı büyük devletlerin İstanbul’daki temsilcileri 17 Ocak 1913’te Osmanlı Devleti’ne verdikleri bir nota ile Edirne’nin terk edilmesini, aksi hâlde savaşın yeniden başlayacağını bildirdiler.
Kâmil Paşa hükümeti, Edirne’nin verilmesi taraftarıydı.
İttihatçılar hükûmetin icraatlarını beğenmediklerini padişaha bildirerek hükûmet değişikliğini istediler fakat olumsuz cevap aldılar.
23 Ocak 1913’te Enver Bey’in başında olduğu bir grup Bâbıâli’deki hükûmet merkezine doğru harekete geçti.
Enver Bey ve arkadaşları hiçbir zorluk çekmeden Bâbıâli’ye girmeyi başardı.
Talat Bey ve Enver Bey, Sadrazam Kâmil Paşa’nın odasına girdiler.
Kâmil Paşa’dan istifa etmesini istediler.
Talat ve Enver Beylerin ikazı üzerine Kâmil Paşa, ahali ve askerlerden gelen teklif üzerine istifa ettiğini bildirdi.
Enver Paşa dışarıda bekleyen kalabalığa Kâmil Paşa hükumetinin sona erdiğini ve yeni kabineyi Mahmut Şevket Paşa’nın kuracağını bildirdi.
1912’ye kadar iktidarı denetleyen bir güç olan İttihat ve Terakki, Bâbıâli Baskını ile tek başına iktidar olmuş ve fiilen tek parti hâlini almıştı.
DARBELERİN OSMANLI DIŞ SİYASETİNE ETKİLERİ
Osmanlı Devleti’nde XIX ve XX. yüzyılda meydana gelen darbeler devletin iç ve dış politikada güç kaybetmesine sebep oldu.
Sultan Abdülaziz’in bir darbe sonucu indirilmesi büyük kargaşaya sebep oldu. Balkanlar’daki gayrimüslim halk, Avrupalı devletlerin de desteği ile ayaklandı.
1877-1878 Osmanlı- Rus Savaşı’nı (93 Harbi) Osmanlı kaybetti.
Yapılan Berlin Antlaşması sonucunda Sırbistan, Karadağ ve Romanya’ya bağımsızlık verildi. Osmanlı Devleti büyük toprak kayıpları yaşadı.
I. Meşrutiyet’in ilanından sonra devlet yöneticileri rehavete kapıldılar.
Bu rehavet sonucunda dış siyasete gereken önem verilmedi.
Avusturya-Macaristan İmparatoru Bosna ve Hersek’in Avusturya topraklarına ilhak edildiğini ilan etti.
Bu haberin duyulmasından bir gün sonra Bulgaristan bağımsızlığını ilan etti.
Girit Hristiyanları Kandiye’de toplanarak, Girit’in Yunanistan’a katıldığını duyurdular.
1913 yılında kabul edilen bir tasarı ile Arnavutluk muhtar bir devlet ilan edildi.
Arnavutluk prensi Avrupa devletleri tarafından seçilecekti.
Yaşanan bu süreç Arnavutluk’un Osmanlı Devleti’nden ayrılmasına neden oldu.
Arnavutluk’un Osmanlı Devleti’nden ayrılan son Balkan devleti oldu