Tarih Kursu Ortak Türk Tarihi DERS NOTLARI VI. Bölüm Türk Dünyası (XII-XV. Yüzyıllar)

VI. Bölüm Türk Dünyası (XII-XV. Yüzyıllar)

ortak Türk tarihi

Bu yazımızda güncel müfredata göre hazırladığımız Seçmeli Ortak Türk Tarihi dersi 6. ünitesi olan Türk Dünyası (XII-XV. Yüzyıllar) ünitesinin özet ders notlarını paylaşıyoruz. Ortak Türk Tarihi kitabı özet pdf ders notları sayesinde derslerde daha başarılı olacaksınız. Güncel tarih ders kitabına uygun olarak hazırladığımız Türk Dünyası (XII-XV. Yüzyıllar) dersi notları aşağıdaki konuları kapsamaktadır.

Ortak Türk Tarihi 6. Bölüm Türk Dünyası (XII-XV. Yüzyıllar)

1. DELHİ SULTANLIĞI

Delhi Türk Sultanlığı 1206-1526 yılları arasında hüküm sürmüştür. Belirli bir hanedan değil, daha çok Müslüman Türk emirleri tarafından yönetilen bir devlettir.

Hindistan’da Afgan asıllı Gurlular Hanedanı (XI-XII. yüzyıl) döneminde Orta Asya’dan gelen pek çok kumandanı yetiştirmiş ve devlet yönetimini ellerinde bulundurmuşlardır. Türk asıllı Kutbeddin Aybeg (1206-1210) tarafından Delhi’de kurulan bu Türk devleti yaklaşık 320 yıl varlığını sürdürmüş, dört hanedan tarafından yönetilmiştir.

Türk sultanlarından Balaban Han dönemi (1266-1287) ilim ve sanat bakımından önemlidir. Onun devrinde büyük bilgin, Emir Hüsrev Dehlevî, Delhi sultanlarından himaye görmüştür.

Hüsrev Dehlevî, Hindistan’da şiirlerini Farsça yazan şairlerin en önemlisidir. Kutbeddîn Aybeg’in yaptırdığı 72,6 metre yüksekliğindeki yapıt Kutb Minâr ismi ile ünlüdür. Bu yapıt dünyanın en büyük minaresi olarak bilinmektedir.

SULTAN RAZİYE

Sultan Raziye İslâm dünyasının ilk kadın hükümdarı ve her hükümdara ait ne özellik varsa onda da vardı. Babası hayattayken devlet işleriyle ilgilenmiş, hatta İltutmuş kızını veliaht tayin etmiştir.

2. MISIR MEMLUK DEVLETİ

Mısır’da Memluklerden önce de Türk asıllı hanedanlar hüküm sürmüştür. Tolunoğulları (868-905) ve İhşidler (935-969) Mısır’da kurulan ilk Türk devletleridir.

Memlukler (1250-1517) Türk asıllı Memluk Muiziddin Aybeg (1250-1257) tarafından merkezi Kahire şehri olarak kurulmuştur. Mısır ve Ön Asya’da (Ürdün, Filistin, Suriye) siyasi yönden etkili olmuştur.

Resmî adı kaynaklarda Devletü’t-Türkiyye (Türk Devleti) olarak geçen Mısır Memlukleri köken bakımından daha çok Orta Asya Türk boylarına, özellikle Deşt-i Kıpçak ahalisine dayanmıştır.

Devletin kurucusu olan Muizzuddin Aybeg (1250-1257) Oğuz (Türkmen) asıllı bir Türktür. Mısır’da eğitilerek Memluk askeri olarak yetiştirilmiş ve emir unvanına yükselmiştir. Orta Doğu’daki Eyyubi Devleti (1171-1250) hükümdarı Salih Eyyüb ölünce onun Kafkasyalı Türk asıllı eşi Şecerüddür, Aybeg’le evlenmiş ve tahtı Aybeg’e devretmiştir. Böylece Mısır’da Eyyubi Devleti sona ermiştir.

Seyfeddin Kutuz döneminde Memlukler Moğol tehlikesine karşı İslam dünyasını savunmuşlardır. 1260 yılında Filistin’deki Ayn-ı Calud Savaşı’nda Kutuz komutasındaki Memluk ordusu Moğol ordusunu büyük bir yenilgiye uğratarak onların ilerlemelerini durdurmuştur. Böylece Suriye’nin bir kısmı, Hicaz (Mekke ve Medine) ve Mısır Moğol istilasından kurtulmuştur.

Memluklerin en meşhur hükümdarlarından biri olan Sultan Baybars Dönemi (1260-1277) Memluk Sultanlığı’nın en parlak dönemidir. Onun döneminde halifeliğin merkezi Mısır’a taşınmıştır. Baybars, Altın Orda hükümdarı Berke Han’ın kızıyla evlenmiştir. 1276 yılında Anadolu Beyliklerine yardım etmeye giden Baybars, 1277 yılında Anadolu Türkleri safında savaşarak Elbistan’da Moğolları ikinci kez yenmiştir. Bu devlet Haçlılarla mücadeleye devam etmiş, Suriye’deki son Haçlı kalıntısına son vermiş, Antakya’daki Haçlıları da uzaklaştırmıştır.

Memluk Devleti 1517 yılında Osmanlı Padişahı Yavuz Sultan Selim tarafından ortadan kaldırılmıştır. Memlukler döneminde birçok Arapça-Türkçe sözlük yazılmıştır.

3. OSMANLI İMPARATORLUĞU

1302 yılında temeli atılmış olan Osmanlı İmparatorluğu, 1922 yılına kadar hüküm sürmüştür. Osmanlı Devleti, en uzun ömürlü Türk devletidir.

Bu devletin kurucusu Oğuz Türklerinin Kayı boyuna mensup Ertuğrul Gazi’nin oğlu Osman Gazi’dir. Hanedanın ataları XIII. yüzyılın ilk çeyreğinde Orta Asya’nın güneybatı bölgelerinden önce Azerbaycan’a, sonra Anadolu’ya gelip yerleşmişlerdir.

Türkiye Selçuklu Devleti’nin Kösedağ Savaşı’nı (1243) kaybetmesinden sonra Anadolu’da siyasi birlik bozulmuştu. Devletin zayıflaması ve yıkılması sürecinde Karamanoğulları, Aydınoğulları, Eşrefoğulları, Karesioğulları, İsfendiyaroğulları, Menteşeoğulları gibi birçok beylik ortaya çıktı. Bunlardan biri de Osmanlı Beyliği idi.

1281’de Ertuğrul Gazi, boy beyliğini oğlu Osman Gazi’ye bırakmıştı. Osman Gazi önce Söğüt ve Domaniç civarında, Türkiye Selçuklu Devleti’nin kendisine uçbeyliği olarak verdiği bölgeyi yönetmekteydi. Türkiye Selçuklu yönetiminin iyice zayıflaması üzerine bağımsızlığını ilan etti (1302).

Başkent Söğüt ve civarında çok önemli fetihlerde bulunan Osman Gazi, beyliğin sınırlarını özellikle Bizans İmparatorluğu yönünde genişletti.

1326’da Orhan Bey’in Bursa’yı fethetmesiyle ekonomik ve siyasi açıdan çok önemli bir yer ele geçirilmiş oldu. Orhan Bey İznik, İzmit gibi önemli Bizans şehirlerini aldı ve beyliğin sınırları İstanbul’un Asya tarafı olan Üsküdar’a kadar dayandı. Yine Orhan Bey Dönemi’nde Balıkesir’de kurulmuş Karesioğulları Beyliği Osmanlı sınırlarına dâhil edildi. Beylik topraklarının ele geçirilmesi Osmanlı’nın deniz gücünün gelişmesine ve Avrupa tarafına geçmesine zemin hazırladı. Bizans’taki birtakım karışıklıklardan yararlanılarak Avrupa tarafına Çimpe Kalesi’ne geçildi (1353).

Osmanlıların öncelikli hedefi Anadolu’daki Müslüman Türk beylikleriyle mücadele değil, İslam’ı yaymaktı. Bunun için Bizans İmparatorluğu ile Avrupa tarafındaki diğer Hristiyan devletlerin topraklarını ele geçirmek istiyorlardı. Ayrıca Moğol istilası nedeniyle Anadolu’ya göç eden Türk topluluklarına vatan bulmak da mümkün oluyordu.

I. Murat döneminde Haçlılarla yapılan I. Kosova Savaşı, Osmanlıların zaferiyle sonuçlandı.

1389’da tahta çıkan Yıldırım Bayezit, Niğbolu Savaşı’nda (1396) birleşik Haçlı kuvvetlerini yenilgiye uğratmasına rağmen Ankara Savaşı’nda (1402) Timur’a karşı başarılı olamadı. Onun esareti ve ölümünden sonra devlet dağılma tehlikesi geçirdiyse de I. Mehmet ülkede düzeni yeniden sağladı (1413). Ülkenin doğuda ve batıda genişlemesi II. Murat döneminde devam etmişse de oğlu II. Mehmet’in zamanı devletin hızlı geliştiği bir dönem olmuştur.

Fatih Sultan Mehmet (1451-1481) 1453 yılında İstanbul’u aldı.

İSTANBUL’UN FETHİNİN SONUÇLARI

Osmanlı Devleti Doğu Roma (Bizans) İmparatorluğu’na son verdi.

İstanbul’un fethi ile birlikte Osmanlı Devleti’nin Türk ve İslam dünyasındaki saygınlığı arttı.

Osmanlılar, Asya ve Avrupa kıtalarındaki topraklarını birleştirerek Anadolu ve Balkanlardaki hâkimiyetlerini pekiştirdiler.

Karadeniz’i Akdeniz’e bağlayan su yolunu kontrolleri altına alarak ekonomik yönden güçlendiler.

II. Mehmet, İstanbul’u devletin yeni başkenti yaptı. Bilginleri, sanatçıları ve tüccarları şehre yerleştirerek İstanbul’u önemli bir kültür ve ticaret merkezi hâline getirdi.

II. Mehmet İstanbul’u fethettiği için “fetheden” anlamına gelen Fatih unvanını aldı.

İSTANBUL’UN FETHİ AVRUPA TARİHİNİ DE DEĞİŞTİRDİ.

Kuşatma sırasında kullanılan güçlü toplarla şehirlerin etrafını çevreleyen ve yıkılamaz sanılan büyük surların yıkılabileceği anlaşıldı. Bunu gören Avrupa’daki krallar da aynı yöntemi kullanarak etrafı kalın surlarla çevrili şatolarda yaşayan derebeylerin hâkimiyetine son verdiler. Böylece Orta Çağ boyunca Avrupa’da hüküm süren derebeylik (feodalite) rejimi çöküş sürecine girerken merkezî krallıklar güç kazanmaya başladı.

Fethin ardından Bizanslı bilim insanlarından bazıları İstanbul’dan ayrılarak İtalya’ya göç etti. Eski Yunan ve Roma uygarlıklarının bilgi birikimine sahip bu insanların İtalya’ya gelmesi bu ülkede Rönesans’ın başlamasında etkili oldu.

İstanbul’un fethi ile birlikte eski ticaret yollarının Türklerin kontrolüne girmesi ise Avrupalıları yeni yollar aramaya yöneltti. Bu arayışa bağlı olarak da Coğrafi Keşifler gerçekleşti.

Ortaya çıkardığı bütün bu sonuçlar nedeniyle İstanbul’un fethi Orta Çağ’ın sonu, Yeni Çağ’ın başlangıcı olarak kabul edildi.

Fatih Sultan Mehmet birçok yerde fetihler yaptı. Mora ve Trabzon İmparatorluğu’nu fethederek Bizans’ı yeniden diriltme ümitlerini söndürdü. Yine Balkanlar, Karadeniz’in kuzey kıyılarındaki Kırım ve Azak ile Avrupa’daki birçok toprak Osmanlı sınırlarına katıldı. Fatih Sultan Mehmet’in 1481’de iki milyon kilometrekare olarak bıraktığı devlet ilerleyen dönemlerde daha geniş sınırlara ulaştı ve dünyanın büyük imparatorluklarından biri hâline geldi.

Bu büyük İmparatorluk XX. yüzyılın ilk çeyreğine kadar da varlığını devam ettirdi.

OSMANLI İMPARATORLUĞU’NDA SOSYAL, EKONOMİK VE KÜLTÜREL HAYAT

Osmanlı padişahları yönetme gücünü Allah’tan aldıklarına inanırlar ve ülkeyi onun adına yönetirlerdi. İnanışa göre halk, Allah’ın onlara birer emanetiydi. Osmanlı padişahları başlangıçtan itibaren İslam’ı yayma düşüncesine sahiplerdi.

Padişahlar şehzade unvanı verilen çocuklarını özel hocaların gözetiminde büyük bir titizlikle yetiştirirlerdi. En önemlisi de özel hocalar eşliğinde sancak adı verilen şehirlerde devlet yönetimi konusunda uygulamalı eğitim görürlerdi.

Fethedilen yerlerdeki Müslüman olmayan halka karşı hoşgörülü bir yönetim sergilenirdi. Gayrimüslimler kendi dinlerinin gereklerini istedikleri gibi yerine getirirler, asla din değiştirmeye zorlanmazlardı. Hoşgörü ikliminde yaşayan gayrimüslimlerden bir kısmı İslamiyet’i kabul etmişlerdir. Boşnaklar ve Arnavutlar bu grupta yer alırlar.

Devletin kuruluş döneminde Orta Asya’nın batı taraflarından gelen Türkler de yeni fethedilen yerlere yerleştirilmişlerdi.

Vakıflar, başta padişahlar olmak üzere devlet adamları ve zenginler tarafından kurulurdu. Vakıflar sayesinde çok sayıda hayır kurumu, dinî yapı ve eğitim kurumu (mektep, medrese) ortaya çıkmıştır.

Fatih Sultan Mehmet Sahn-ı Seman (Sekiz Medrese) adıyla anılan meşhur medreseyi kurmuştur. Fatih İstanbul’daki medreselerde ders vermesi için meşhur matematikçi Ali Kuşçu’yu İstanbul’a davet etmiştir.

Devletin ilk dönemlerinde yazı dilinde daha sade bir Türkçe kullanılırken ilerleyen yıllarda Arap ve Fars dillerinin etkisi artmıştır. Ancak devletin resmî dili Türkçe olarak kalmıştır.

Osmanlılar döneminde mimariye büyük önem verilmiştir. İstanbul başta olmak üzere Balkanlar, Orta Doğu, Mısır, Tunus, Cezayir’de yüzlerce cami, medrese, kervansaray, çarşı, han, köprü ve başka yapılar inşa edilmiştir.

ALİ KUŞÇU

Timurlular devrinde Semerkant’ta yetişmiş, daha sonra Osmanlı Devleti’nde büyük bir şöhret kazanmış Türk astronom ve matematikçisi Ali Kuşçu, bilim insanı ve sanatçı Uluğ Bey’in hem öğrencisi ve çalışma arkadaşı olmuştur.

XV. yüzyıl başlarında Semerkant’ta dünyaya geldiği tahmin edilmektedir. Akkoyunlu Hükümdarı Uzun Hasan tarafından Fatih Sultan Mehmet’e elçi olarak gönderildi. İlmine hayran olan Fatih’in ısrarı üzerine elçilik görevini tamamladıktan sonra İstanbul’a döndü. Daha sonra Ayasofya Medresesine müderris (öğretim üyesi) tayin etti. Ali Kuşçu aynı zamanda Fatih tarafından kurulan Sahn-ı Seman medreselerinin programını düzenlemekle görevlendirildi.

4. TİMURLULAR DEVLETİ

XIV-XVI. yüzyıllarda hüküm süren bu devlet Türklerin Barlas boyuna mensup Timur (1370-1405) tarafından kurulmuştur.

Çağatay hanlarının komutanlarından biri olan Timur gittikçe zayıflayan Çağatay Devleti’ni yeniden toparlamak amacıyla seferler düzenlemiş, hâkimiyet davasında bulunan Türk-Moğol emirleriyle 1370 yılına kadar pek çok savaş yapmış ve hep galip gelmiştir.

Timur hem Orta Asya, Kuzey Hindistan, İran, Orta Doğu ve Anadolu hem de Kafkaslar, Karadeniz’in kuzeyi, Güney Rusya stepleri ve İdil-Ural bölgeleri dâhil olmak üzere Deşt-i Kıpçak ve diğer ülkelerde askerî başarılar elde etmiştir. Böylece, kendi devletini büyük bir imparatorluğa dönüştürmüştür.

Yönetim merkezi Semerkant ve Herat şehirleri olan bu devlet, onun halefleri döneminde Türk-İslam kültürünün merkezi olarak tanınmıştır.

Timur, kuzeyde Avrasya stepleri, doğuda Yedisu, güneyde Hindistan, batıda Arap ülkeleri ve Anadolu topraklarına hâkim olmuştur. 1398-1399 seferleriyle Türk asıllı Tuğluklular Hanedanı’nın hüküm sürdüğü Hindistan Delhi Sultanlığı’nı zaptetmiştir. Altın Orda hükümdarı Toktamış Han’ı yenmiştir. Buralarda kendi hâkimiyetini kabul ettiren Timur, 1402 yılına kadar yapılan dört seferle Irak, Suriye ve Güneydoğu Anadolu’yu ele geçirmiştir.

1402 yılında yapılan Ankara Savaşı’nda, Yıldırım Bayezit’i yenerek Osmanlı Devleti’nin yönetimini Osmanlı şehzadelerine, Yıldırm Bayezit’in dört oğluna bölüştürmüştür.

Anadolu’dan sonra Çin seferine çıkan Timur Otrar’da hastalanarak ölmüştür (1405). Timur’un ölümünden hemen sonra devlet onun oğulları ve torunları arasında paylaşılmıştır. Buna göre torunu Halil Sultan başkent Semerkant’a, diğer torunları Pir Muhammed ile İskender İran’a, üçüncü oğlu Miranşah Bağdat ve Azerbaycan’a, en küçük oğlu Şahruh ise Horasan’a hâkim olmuşlardır.

Sonradan Şahruh, Maveraünnehir bölgesini de ele geçirerek Herat şehrini merkez edinmiştir. Ardından İran ve Azerbaycan’ı da hâkimiyetine alan Şahruh Dönemi (1405-1447) Türkistan’da parlak bir kültür hayatının başlangıcı olmuştur. Şahruh merkezini Herat’ta (Afganistan) kurduğu zaman oğlu Uluğ Bey (1447-1449) Semerkant’ta Orta Asya’nın Amuderya’dan kuzeydeki bölgelerinde yarı bağımsız bir şekilde hüküm sürmüştür. Uluğ Bey bilime önem vermiş, özellikle astronomi ve matematikle ilgili çok önemli çalışmalar yaparak büyük bir üne kavuşmuştur. Semerkant’ta kurdurduğu Uluğ Bey Medresesi ile buna bağlı Rasathane 1449 yılında yıkılmadan önce dünyanın en ileri gözlemevi olmuştur.

Timur hanedanından Hüseyin Baykara (1470-1506) döneminde Horasan Türk edebiyatının zirveye ulaştığı bir bölgeye dönüşmüştür.

Muhammed Şeybanî Han’ın önce Semerkant’ı, 1507 yılında da Herat’ı ele geçirmesi Timur hanedanının sonu olmuştur.

Hanedandan Babür, Türkistan’da başarılı olamayınca Hindistan’a giderek Babür Devleti’ni kurmuştur.

Timurlular, Türklerin Orta Asya merkezli kurduğu en büyük devletlerden biri olmuştur. Bu devirde Türkistan ve Horasan, İslam mimarisi açısından en parlak dönemini yaşamıştır.

XV. yüzyılın sonlarından itibaren Türkistan, Kırım, Kazan ve Azerbaycan’da Çağatay Türkçesi yüksek bir kültür dili hâline gelmiştir. Timurlular döneminde Türk halklarının en gözde edebî eseri Balasagunlu Yusuf’un Kutadgu Bilig kitabının (Herat, Fergana ve Viyana nüshaları) yeniden Orta Türkçe (Uygur) ve Arap harfleriyle yazılması bu hanedanın Türk millî kimliğine ne denli önem verdiklerini gösterir. O dönemde yazılan Tarih-i Erba’ Ulus (Dört Ulus Tarihi) eseri ise Cengiz Han halefleri tarafından yönetilen dört Türk-Moğol devletinin tarihini aydınlatmaya adanmıştır.

Tİ̇MURLULAR DEVLETİ̇’NDE SOSYAL, EKONOMİ̇K VE KÜLTÜREL HAYAT

Bu dönemde Fars ve Türk dili Timurluların esas yazışma dilleri olarak kullanılmıştır. Tarihî eserlerin daha çok Farsça yazılmasına karşılık yarlıkların (ferman) eski Uygur yazısıyla Türk dilinde yazılmasına özen gösterilmiştir. Arap dili ise daha çok bilimsel ve dinî hayatta kullanılmaya devam etmiştir.

Timur, Semerkant’ı imparatorluğunun başkenti yaptıktan sonra şehri görkemli mimari yapılarla donattırıp, seferlerde ele geçirdiği Arap, Fars, Hint ve diğer ülkelerdeki mimar, sanatçı ve bilim adamlarını Semerkant’a getirtmiştir.

İpek Yolu hatlarının büyük bir kısmının Timurluların kontrolü altında bulunması uluslararası ticari ilişkilerin ve kültürel etkileşimin gelişmesini sağlamıştır. Bu dönemde Semerkant, Buhara, Yesi (Türkistan), Belh, Herat, Kabil, Sebzivar, Şiraz şehirleri ticaret merkezleri hâline gelmiştir. XV. Yüzyıl Semerkant’ın altın dönemi olarak tarihe geçmiştir.

ALİ ŞÎR NEVAÎ

XV. yüzyılın ikinci yarısına damgasını vuran büyük Türk şairi Ali Şîr Nevaî (1441-1501), Türk dili ve şiirinin gelişiminde çok önemli bir yere sahiptir.

Nevaî “Muhâkemet’ül Lûgateyn” (İki Dilin Karşılaştırılması) adlı eserinde Türk ve Fars dillerini karşılaştırmış, Türkçenin Farsçadan daha üstün bir dil olduğunu söylemiştir.

5. KARAKOYUNLULAR DEVLETİ

XIV-XV. yüzyıllarda hüküm süren Karakoyunlular Devleti Oğuz Türklerinin Yive boyuna mensup Bayram Hoca tarafından kurulmuştur.

Azerbaycan merkezli olan bu devlet döneminde İran, Irak ve Güney Kafkasya’da Türk nüfusu artmıştır. Karakoyunlular önce Azerbaycan’a, daha sonra daha sonra Fırat ve Dicle nehirlerinin yukarı vadilerine yerleşmiş bir Oğuz boyudur. Bu boyun Baharlı kolu reisi Bayram Hoca Türk-Moğol asıllı Celayirliler Hanedanı’na bağlı kalarak bir yönetim kurmuştur. Kardeşi Murat Hoca ise Celayirlilerin Musul Valisi idi. 1365 yılından 1382 yılına kadar Karakoyunlulara bağlı olmuşlardır.

Bayram Hoca 1382 yılında ölünce yerine oğlu Kara Mehmet geçmiştir. O, Celayirlilere sadık kalarak babasının idare ettiği yerleri ve aşiret beyliğini elinde tutmuştur.

Kara Mehmet’in ölümünden sonra Karakoyunlu Devleti’nin güçlü hükümdarı Kara Yusuf tahta çıkmıştır. Kara Yusuf, 1400 yılında Celayirlilerle birlikte hareket etse de Timurlulara yenilerek Osmanlı Devleti’ne sığınmıştır.

Timur’un ölümünden sonra Tebriz ve Azerbaycan’ı ele geçiren Kara Yusuf, Akkoyunlu hükümdarı Kara Osman’ı mağlup etmiştir. Tebriz’i merkez yaparak hükümdarlığını ilan etmiştir. Kara Yusuf 1410 yılında Celayirliler hükümdarı Sultan Ahmet’i yenerek Bağdat’ı almıştır. Karakoyunlular, Timurlu Şahruh tarafından yenilgiye uğratılmıştır. Karakoyunlu Devleti 1468 yılında Akkoyunlu Uzun Hasan tarafından yıkılmıştır.

Karakoyunlular döneminde Van’da Ulu Cami, İsfahan’da Cuma Camii, Tebriz’de Gök Mescit ve medrese inşa edilmiştir.

6. AKKOYUNLULAR DEVLETİ

XIV-XVI. yüzyıllarda hüküm süren bu hanedan Oğuz Türklerinin Bayındır boyu temsilcisi Kara Yülük Osman tarafından kurulmuş ve başkenti Diyarbakır olmuştur. Karakoyunlularla akraba boylardan olan Akkoyunluların reisi Kara Yülük Osman Memluk Sultanının hizmetine girmiş, 1400 yılında Timur’un Anadolu’ya girişine destek vermiştir. Bu hizmetine karşılık Malatya’yı, 1402 yılında Ankara Savaşı’ndaki desteğine karşılık da Diyarbakır bölgesini almıştır. Kara Yülük Osman 1403 yılında Diyarbakır’da hükümdarlığını ilan etmiştir.

Osman Bey’in ölümünden sonra, oğulları arasında iktidar kavgası başlamış ve Akkoyunlu Devleti eski gücünü yitirmiştir. Ancak torunu Uzun Hasan (1453-1478), 1453 yılında Diyarbakır’ı ele geçirerek iktidar kavgalarına son vermiştir. Uzun Hasan 1468 yılında Karakoyunluları ortadan kaldırmış ve başkenti Diyarbakır’dan Tebriz’e taşımıştır. 1461 yılında Fatih Sultan Mehmet’in Trabzon’u fethetmesi Osmanlılar ve Akkoyunlular arasında güç mücadelesine neden olmuştur.

Uzun Hasan’ın (Hasan padişah) 1478 yılında ölmesinden sonra oğulları arasında başlayan taht kavgaları Akkoyunlu Devleti’ni iyice zayıflatmıştır. Akkoyunlu Devleti, diğer bir Türk devleti olan Safevilerin hükümdarı Şah İsmail tarafından 1503 yılında tamamen ortadan kaldırılmıştır.

SARA HATUN

Uzun Hasan’ın annesi Sara Hatun da XV. yüzyıl Akkoyunlu dış ve iç siyasetinde önemli görevler üstlenirken, tedbirli siyaseti ile dönemin en önemli şahsiyetlerinden biri olmuştur.

İMADEDDİN NESİMÎ

Nesimî (1369-1417) Azerbaycan Türkçesi, Farsça ve Arapça şiirler yazan şair ve düşünürdür. Hür düşünceleriyle Azerbaycan, Orta Doğu, Anadolu ve Orta Asya’nın şair ve düşünürlerini etkilemiştir. Kendisinin de büyük Türk düşünürlerinden biri Hacı Bektaş Veli’den etkilendiği bilinir.

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Related Post