Tarih Kursu Ortak Türk Tarihi DERS NOTLARI IV. Bölüm İlk Türk-İslam Devletleri

IV. Bölüm İlk Türk-İslam Devletleri

ortak Türk tarihi

Bu yazımızda güncel müfredata göre hazırladığımız Seçmeli Ortak Türk Tarihi dersi 4. ünitesi olan İlk Türk-İslam Devletleri ünitesinin özet ders notlarını paylaşıyoruz. Ortak Türk Tarihi kitabı özet pdf ders notları sayesinde derslerde daha başarılı olacaksınız. Güncel tarih ders kitabına uygun olarak hazırladığımız İlk Türk-İslam Devletleri dersi notları aşağıdaki konuları kapsamaktadır.

Ortak Türk Tarihi 4. Bölüm İlk Türk-İslam Devletleri

1. ORTA ASYA’DA İSLAMİYET’İN YAYILMASI

650’li yıllardan 750’li yıllara kadar Buhara, Semerkant, Şaş (Çaç/Taşkent), Fergana, İsficab (Sayram) İslam orduları tarafından ele geçirilmiştir.

Kök Türk Kağanlığı doğuda Çin’le uğraşmak zorunda kaldığı sıralarda batıdaki sınırlarına yeterince müdahale edememiştir. Bu da İslamiyet’in bölgede hızla yayılmasının önünü açmıştır.

Türgeş hükümdarı Sulu Kağan (715-738) Araplara karşı yürüyerek 731 yılında onları Maverünnehir’den çıkarmayı başarmışsa da kendisinin 738 yılında öldürülmesiye bölgede hilafet ordusuna karşı duracak büyük siyasi güç kalmamıştır.

Araplarla Çinliler arasındaki Talas Savaşı’nda (751) Karluk Türklerinin Arapları desteklemesiyle Çin orduları bozguna uğratılmıştır. Böylece Orta Asya’da İslam dininin yayılması hızlanmıştır.

İlk önce Horasan, Maveraünnehir ve Yedisu’daki Türk boyları Müslümanlığı kabul etmeye başlamışlardır. Daha sonra Hazar ve İdil Bulgar Kağanlıkları topraklarındaki Türkler arasında İslam dininin yayılması hız kazanmıştır.

İslam’ın hoşgörüye dayanan ve evrensel bir din olması, zaten çoğunluğu tek tanrılı inanca sahip Türklerin Müslümanlığa geçmesini kolaylaştırmıştır. Özellikle Müslüman tüccar, elçi ve din adamlarının Orta Asya bozkırlarına giderek Türkler arasında İslamiyet’i teşvik etmeleri etkili olmuştur.

2. OĞUZ YABGULUĞU

Sirderya’nın orta havzalarında VIII-IX. yüzyıllar arasında Oğuz Yabgu Devleti kurulmuştur.

Oğuz Yabgu Devleti’nin sınırları kuzey ve kuzeydoğuda Karaçuk (Karatau) Dağları ve Yedisu’nun batısına (İsficab bölgesine), batıda ise Cend (Aşağı Sirderya) ve Aral Gölü civarına ulaşmıştır.

Oğuz Yabgu Devleti kendi sikkelerini bastırmıştır.

Oğuz Yabguluğu dönemi Türk boyları hayatını en güzel biçimde anlatan edebî eser Oğuz Türkçesiyle yazılan Kitab-ı Dede Korkut destanıdır.

Oğuz Türklerinin adını Araplar ve Farslar “Guzz” şeklinde söylemişlerdir.

Oğuz Yabguluğu bir müddet Hazar Kağanlığı’na bağlı olmuştur. Oğuz Yabgu Devleti daha sonra kurulan Selçuklu Devleti’nin (XI-XII. yüzyıllar) temelini oluşturmuştur.

3. KARAHANLILAR HAKANLIĞI

Karahanlılar Hanedanı 840-1212 yıllarında Orta Asya’da kurulan ve hüküm süren ilk Türk-İslam devletidir.

Onun temelini kökeni muhtemelen Aşina Hanedanı’na dayanan Bilge Kül Kadir Han atmıştır.

İslamiyet’i resmî olarak seçen ilk Karahanlı hükümdarı Satuk Buğra Han’dır.

Kurulduğu topraklar Yedisu ve Doğu Türkistan olan Karahanlıların başlıca yönetim merkezleri Kâşgar ve Balasagun şehirleri olmuştur.

Karahanlılar 999 yılında Maveraünnehir’i ele geçirerek Samani Devleti’ne son vermişlerdir. Uzgend (Fergane vadisi), Semerkant ve Buhara şehirleri bu devletin yönetim merkezlerine dönüşmüştür.

“Hakaniler”, “Afrasiyab Oğulları”, “Türk Hakanları” veya “İlek Hanlar” adı altında bilinen bu siyasi birlik Yedisu ve Doğu Türkistan merkezli Doğu Karahanlılar (1040-XIII. yüzyılın başı), Maveraünnehir merkezli Batı Karahanlılar (1040-1212) olarak iki kısımdan oluşmuştur.

1025 yılında Karahanlı hükümdarı Yusuf Kadir Han (1024-1032) ve Gazneli Sultanı Gazneli Mahmut (998-1030) yüz yüze görüşmüşlerdir. Bu görüşmede Karahanlıları ilgilendiren meselelerin yanı sıra Arslan bin Selçuk ve emrindeki Oğuzların Horasan’a nakledilmesi hususunda karara varmışlardır.

Çok geçmeden diğer bir Türk Hanedanlığı Selçukluların ortaya çıkması Müslüman Asyası’nda büyük siyasi gelişmelere yol açmıştır. Büyük Selçuklu Sultanı Melikşah (1072-1092), 1082 yılında Maveraünnehir’i zaptedip, Özkent’e (Fergana) gelince Doğu Karahanlı hükümdarı Hasan Han, Melikşah’ın hâkimiyetini tanımış ve Karahanlılar Selçuklulara bağlanmıştır.

1141 yılında Semerkant yakınındaki Katvan Çölü’nde Selçuklular ve Karahanlıların müttefik orduları Karahitaylara yenilmiş böylece Karahanlılar devletinin batı kısmı da Karahitayların egemenliğine girmiştir.

Karahanlılar Devleti’nde yönetim Eski Türk geleneklerine göre sürdürülmekle beraber

Müslüman gelenekleri de uygulanmıştır.

Karahanlı yöneticilerinin taşıdıkları Kara “büyük”, Arslan, Tonga “pars”,

Buğra “erkek deve” unvanlarının kökü Kök Türk dönemine kadar inmektedir.

İslam kaynaklarında Karahanlı hükümdarları ile ilgili “Afrasiyab oğulları” tabiri sık sık kullanılmaktadır.

Kaynaklarda Afrasiyab’ın lakabı ya da Türkçe adı olarak Alp Er Tonga tabiri geçmektedir.

Balasagunlu Yusuf ve Kâşgarlı Mahmut gibi Türk bilim insanları ve Ahmed Yesevî gibi bir Türk mutasavvıfı Karahanlılar Dönemi’nin önemli isimlerine örnek teşkil eder.

BALASAGUNLU YUSUF (YUSUF HAS HACİB)

Balasagunlu Yusuf 1017-1077 yıllarında yaşamıştır.

Dünyaca ünlü eseri Kutadgu

Bilig’i “Kutlu/Mutluluk Veren Bilgi” yazmıştır. Bu eser Türklerin İslami dönemdeki bilinen ilk edebî ürünüdür.

Hükümdarlara öğüt veren ilk “siyasetname” özelliği de taşır. Yusuf bu eseri 1070 yılında Karahanlı hükümdarı Uluğ Kara Buğra Han’a takdim etmiştir.

KÂŞGARLI MAHMUT

Kâşgarlı Mahmut Barsgan şehrinde 1029-1038 yılları aralığında dünyaya gelmiştir.

Kâşgarlı Mahmut, dönemin bütün klasik ilimlerini tahsil etmiş, Arapça ve Farsça öğrenmiştir. Kendisini Türk dili araştırmalarına adamıştır. Bu amaçla Orta Asya’yı boydan boya katederek Anadolu’ya, oradan da Bağdat’a gitmiştir.

Onun en büyük eseri Dîvânu Lugâti’t-Türk “Türk Dilleri Sözlüğü“ Bağdat’ta 1072-1077 yılları arasında yazılmış olup o dönemdeki Türk dilleri hakkında geniş bilgi veren ansiklopedik kaynak değerindedir.

HOCA AHMET YESEVÎ

Hoca Ahmet Yesevî XII. yüzyılda yaşamış bir Türk düşünürüdür.

Kendisi halk arasında Hazret-i Sultan adıyla meşhur olmuştur. Ahmet Buhara’da tahsil görerek İslam âlimi Yusuf Hemedanî’den ders almıştır.

XIV. yüzyılda Emir Timur’un emriyle Hoca Ahmet Yesevî’nin defnolunduğu Yesi (bugünkü Türkistan) şehrinde Müslümanların ziyaret edeceği büyük bir külliye inşa edilmiştir.

4. SACOĞULLARI

İlk Müslüman Türk devletlerinden biri IX-X. Yüzyıllarda Azerbaycan’da hüküm sürmüş olan Sacoğullarıdır.

Devletin kurucusu Muhammed Sacoğlu’dur. Sacoğulları önceleri İslam devletinde vali gibi hizmet etmişlerdir.

Devletin başkentleri önce Merağa, sonra Erdebil olmuştur. Sacoğullarının önemli hükümdarlarından biri Yusuf Sacoğlu’dur.

Hükümdar Yusuf’un kendi adına para bastırması, topraklarını genişletip hanedanın merkezini Erdebil’e taşıması, Sacoğullarının Azerbaycan’da hâkimiyetlerini sağlamlaştırarak bağımsız hareket ettiklerini göstermektedir.

5. İDİL BULGAR DEVLETİ

IX-XIII. yüzyıllarda tarih sahnesinde İdil Bulgar Devleti varlığını göstermiştir.

Arap Halifeliği ve Hazar ötesi Türk kabile yönetimlerinin diplomatik ilişkileri sayesinde İdil (Volga) Nehri kıyısında, bugünkü Kazan şehrine yakın bir yerde ilk Türk İslam devleti olan İdil-Bulgar Devleti kurulmuştur.

Bulgar kelimesi, Eski Türkçede “karışık” manasına gelmektedir. Bulgar Türkleri, Doğu Avrupa’dan geri çekilen Hun kitlesi ile Kutrigur ve Utrigur boy birliklerini teşkil eden Ogur Türklerinin karışımından oluşmuştur.

Önceleri Kök Türk Kağanlığı’nın idaresinde yaşayan Bulgarlar, 630 yılında bu devletin fetreti üzerine Büyük Bulgar Devleti’ni kurmuş ancak bu devlet kısa bir süre sonra komşu Hazar Kağanlığı tarafından ortadan kaldırılmıştır.

Bunun üzerine devlet üç parçaya ayrılmıştır.

Asparuh idaresindeki Bulgarlar, Tuna’ya doğru yönelerek Balkanlara girip VII. Yüzyılda Tuna Bulgar Devleti’ni kurmuşlardır.

Tuna Bulgarları bir süre sonra Slavlarla karışmış, 864 senesinde Boris Han tarafından Hristiyanlığın Ortodoks mezhebinin kabulüyle de Hristiyan olmuşlardır. Bugünkü Balkanlarda yaşayan Bulgarlar kısmen Tuna Bulgarlarının soyundandır.

Bulgarların bir kısmı ise İdil ve Kama (Volga’nın bir kolu) nehirlerinin birleştiği sahaya yerleşmişlerdir. İdil Bulgarları burada bölgenin yerli halkı Fin-Ugorları ve öteki Türk topluluklarını da idarelerine alarak bir devlet kurmuşlardır.

Almış Han 920 yılında Abbasi Halifesi’ne, din âlimi ve mimarlar göndermesi için ricada bulunmuş; heyet 922 senesinde Bulgar ülkesine ulaşmıştır.

Bulgarlar, Hazar Kağanlığı’nın 965 senesinde yıkılmasına kadar bu devlete tabi olmuşlardır. Hazar Devleti’nin yıkılmasından sonra bağımsız bir devlet durumuna gelmişlerdir.

Batu Han yönetimindeki Cengiz Ordusu, ikinci batı seferinde Bulgarlar üzerine yürümüş ve 1236’da bu topraklara girmiştir.

Bulgarlar, Batu Han’ın Deşt-i Kıpçak Bölgesi’nde kurduğu Altın Orda Devleti döneminde bir dereceye kadar bağımsızlıklarını muhafaza etmişlerdir.

Bu dönemde İdil-Bulgar yöresinde Kul Ali (1174-1248) tarafından yazılan Türkçe “Kıssa-i Yusuf “ eseri sadece buralarda değil, Orta Asya Türkleri arasında da asırlar boyunca okuna gelmiştir.

6. GAZNELİLER DEVLETİ

Gazneliler X-XII. yüzyıllar arasında hüküm sürmüştür. Samanilerin Gazne’deki (Afganistan) Türk asıllı komutan Alp Tegin X. yüzyılın ikinci yarısında Samani gücünün zayıflamasıyla Gazneli Devleti’nin temelini atmıştır.

Alp Tegin’in damadı Sebük Tegin (977-997) ve onun oğlu Gazneli Mahmut (998-1030) devrinde bu hanedan kendi zirvesine ulaşmış; Afganistan, Harezm, İran ve Kuzey Hindistan’ın (Pakistan) bir kısmını yönetimi altına almıştır.

I. Mesut (1031-1041) döneminde batı bölgelerinin neredeyse tamamı, Dandanakan Savaşı (1040) sonrasında Selçuklu Devleti’nin eline geçmiş; devletin yönetiminde Afganistan, Belucistan ve Pencap bölgeleri kalmıştır.

Selçukluların 1157 yılında dağılması, Gaznelilere pek yarar sağlamamıştır. Bu karışıklıktan faydalanan Afgan asıllı Gurlular, 1151 yılında Gazneli Behramşah’ı (1117-1157) yenilgiye uğratarak başkent Gazne’yi ele geçirmişlerdir.

Bundan sonra Lahor’a (Pakistan) çekilerek yönetimini sürdüren Gazneliler İslam dinini Hindistan’ın içlerine kadar yaymaya çalışmışlardır. Son hükümdar Hüsrev Melik’in (1160-1186) Gurlular tarafından 1186 yılında esir alınmasından sonra Gazneliler Devleti kesin olarak sona ermiştir.

Gaznelilerin ünlü hükümdarı Sultan Mahmut Hindistan’a akınlar düzenlemiş ve burada İslam dinini yaymaya çalışmıştır.

EBU REYHAN BİRUNÎ

Doğu’nun büyük düşünürlerinden Ebu Reyhan El Birunî Gaznelilerin himayesinde birçok bilim dalında bilimsel araştırmalar yapmıştır. Gazneli Mahmut Dönemi’nde yaşamış olan Biruni Matematik ve Coğrafya alanlarında çalışmalar yapmıştır.

Bilimlerin ilerlemesi önündeki en büyük engelin serbest düşüncenin olmayışı olduğunu savunmuştur.

Enlem ve boylamı tespit eden Biruni Dünyanın Güneş etrafında dönüşünün bir yılda gerçekleştiğini ispatlamıştır.

Asarül-Bâkiye adlı eserinde Asyalı milletler hakkında bilgi vermekte ve astronomiden bahsetmektedir.

7. BÜYÜK SELÇUKLU DEVLETİ

Büyük Selçuklu Devleti MS XI-XII. Yüzyıllar arasında hüküm sürmüştür.

Başlangıçta tek hükümdar tarafından yönetilen Büyük Selçuklu Devleti daha sonra Kirman, Suriye, Türkiye Selçukluları gibi kollara bölünmüştür.

Oğuz Yabgu Devleti’nde subaşı olarak görev yapan Selçuk, Yabgu ile anlaşamayınca kendine bağlı bir grupla merkezden ayrılıp Cent şehrine yerleşti. Selçuk Bey ve ona bağlı boylar burada İslamiyet’i kabul etti.

Devletin kurucuları ise Selçuk Bey’in torunları Tuğrul ve Çağrı Beylerdir. Selçuklular 1040’a kadar Horasan bölgesinde Gazneliler ile yaptıkları savaşları kazanarak bağımsızlıklarını elde ettiler.

Bu tarihte yapılan Dandanakan Savaşı, Selçukluların Horasan’a hâkim olmalarını sağladı ve Anadolu’ya akın yapmalarını kolaylaştırdı.

Tuğrul ve Çağrı Beylerin kurduğu devletin ilk başkenti Nişabur olurken ilk sultan da Tuğrul Bey oldu.

Daha sonraki süreçte Rey ve Isfahan şehirleri de Selçuklulara başkentlik yapmıştır.

1048 yılında Erzurum yakınlarındaki Pasinler Ovası’nda Bizans-Gürcü ordusuyla yaptığı savaşı kazanan Selçuklular, Doğu Anadolu’ya akınlar düzenlemeye devam etmiştir.

Tuğrul Bey, Halife Kâim’in çağrısı üzerine 1055 yılında Bağdat’a girerek Büveyhileri halifeliğin merkezinden çıkarıp Sultan Rükneddin unvanını almıştır. Bu olayın ardından Selçukluların İslam dünyasındaki itibarı artmıştır.

Tuğrul Bey 1063 yılında öldükten sonra tahta kardeşi Çağrı Bey’in oğlu Alp Arslan (1063-1072) geçmiştir. Alp Arslan, Selçuklu topraklarını daha da genişletmiştir.

Anadolu’da 1071 yılında Malazgirt Savaşı’nda Bizans İmparatoru Romen Diyojen’i yenerek tutsak almıştır. Malazgirt Zaferi’nin asıl önemi Anadolu’nun kapılarını Türklere açmış olmasıdır.

Alparslan 1072 yılında ölünce Selçuklu Devleti’nin başına oğlu Melikşah geçmiştir (1072-1092). Melikşah Dönemi, Selçukluların en parlak dönemidir. Bu dönemde devletin sınırları doğu-batı hattında Orta Asya’dan Anadolu’ya, kuzey-güney hattında ise Kafkasya’dan Hicaz’a kadar genişlemiştir.

Melikşah’ın ölümünden sonra yaşanan taht kavgaları ile devlet eski gücünden uzaklaşmıştır. Oğlu Sencer (1118-1157) tahta geçtikten sonra devleti tekrar toparlamaya çalışmış olsa da 1141 Katvan Savaşı ve isyanlar nedeniyle devlet çöküş sürecine girmiştir.

1157 tarihinde Sultan Sencer’in ölümüyle Büyük Selçuklu Devleti sona ermiştir.

Selçuklu Devleti, Malazgirt Zaferi’yle Türklere yeni bir vatan kazandırmış, İslamiyet’in yayılmasına katkıda bulunmuş ve Haçlı Seferlerine karşı mücadele ederek İslam’ın koruyuculuğunu üstlenmiştir.

8. TÜRKİYE SELÇUKLU DEVLETİ

IV. yüzyılda Hunlar ve VI. Yüzyılda da Sabarlar Anadolu’ya akınlar gerçekleştirmişti. Ancak bu akınlar kısa süreli seferler olup yurt edinme amaçlı olmamıştır.

1015-1021 yılları arasında Çağrı Bey öncülüğünde Anadolu’ya yapılan ilk Selçuklu seferleri ise keşif ve ganimet kazanma niteliği taşırken Türk tarihinde de yeni bir dönemin habercisiydi.

Malazgirt Zaferi’nden sonra Sultan Alp Arslan, Bizans’ın anlaşmaya uymaması üzerine komutanlarını Anadolu’da fetihler yaparak yurt tutmak üzere görevlendirdi.

Anadolu’da fetihler yapan komutanlardan biri de Kutalmışoğlu Süleymanşah idi. Süleymanşah, Bizans’tan İznik’i alarak Türkiye Selçuklu Devleti’nin temellerini attı

(1077).

Süleymanşah’tan sonra devletin başına oğlu I. Kılıç Arslan başa geçti.

Türklerin Anadolu’da gerçekleştirdiği fetih hareketlerinin Bizans’ı zor duruma düşürmesi Haçlı Seferlerinin sebeplerinden birini oluşturdu.

I. Kılıç Arslan, I. Haçlı ordularına karşı başarılı mücadeleler gerçekleştirse de başkenti İznik’ten Konya’ya taşımak zorunda kaldı (1096).

Haçlı Seferleri dışında Bizans ile de mücadele eden Türkiye Selçukluluları, II. Kılıç Arslan Dönemi’nde Miryokefalon Zaferi (1176) ile Anadolu’nun Türk yurdu olduğunu tescillediler.

Türkiye Selçuklularının en parlak devri Sultan Alâeddin Keykubat (1220-1237) dönemidir. Onun döneminde Alanya gibi liman şehirlerinin fethi ile Türkler, Akdeniz Havzası’ndaki ticaret yollarında söz sahibi oldular.

Selçuklular yaptıkları kervansaraylar ve tüccarların mallarını garanti altına almak için uyguladıkları bir çeşit sigorta ile ticareti canlandırdılar.

Konya, Aksaray, Kayseri, Sivas, Alanya gibi şehirlerde yaptıkları yatırımlar ile buraları bir kültür merkezi hâline getirdiler.

Bu dönemin Mevlana Celalettin Rumi, Yunus Emre, Hacı Bektaş Veli gibi önemli şahsiyetleri bulunmaktadır. Bu şahsiyetler, yaptıkları faaliyetler ve ortaya koydukları eserleriyle Anadolu’da Türk-İslam kültürünün gelişiminde önemli rol oynadılar.

ATABEYLİK SİSTEMİ

Devlet merkezinden uzak olan bölgelerin bir kısmı Selçuklu Hanedanı’na bağlı hükümdarlar tarafından yönetilmekte, Selçuklu Hanedanı’na mensup yöneticiler Sultan veya Melik unvanları taşımaktaydılar.

Merkezden uzak olan bölgelerden bir kısmı Selçuklu Hanedanı’na mensup olmayan Türk asıllı yöneticiler tarafından idare edilmekte idi. Bu tür devletlerden bazılarının yöneticilerine Atabey, yönettikleri devlete ise Atabeylik denilmekteydi.

GEVHER NESİBE DARÜŞŞİFASI (HASTANESİ) VE TIP MEDRESESİ

Türkiye Selçuklu Sultanı I. Gıyasettin Keyhüsrev verem olan kız kardeşi Gevher Nesibe’nin hastalanması üzerine onun vasiyeti olan darüşşifayı (hastane) yaptırdı. Kayseri’de bulunan bu hastane 1206 yılında tamamlandı. Burada kadın, erkek, Müslüman, gayr-i müslim ayrımı yapılmadan herkes tedavi edilmiştir.

MEVLANA CELALEDDİN-İ RÛMÎ

Celaleddin-i Rûmî şair, düşünür ve mutasavvıftır. 1207 yılında Belh bölgesinde doğmuştur. Annesi, Belh Emiri Rükneddin’in kızı, babaannesi Harezmşahlar Hanedanı’ndan bir Türk prensesidir.

1212 yılından başlayarak Nişabur, Bağdat, Şam, Halep şehirlerinde öğrenim görmüştür. 1220 yılında Konya’ya taşınmıştır.

Fars, Arap ve Türk dillerinde tasavvufi şiirler yazmıştır. Rumi on yedi bin beyitten, altı defterden oluşan “Mesnevi” adlı eserini on senede yazmıştır.

Kendine özgü tasavvuf ekolünün temelini atan Rûmî’ye “Mevlana” ismi de verilmiştir. 1273 yılında Konya’da vefat etmiştir.

YUNUS EMRE

1240-1321 yıllarında yaşayan Yunus Emre Eskişehir’de doğmuştur. Anadolu’da Türk şiirinin öncülüğünü yapan Yunus Emre, mutasavvıf ve filozof olarak şiirlerini halk diline yakın bir dille kaleme almıştır.

“Risaletü’n Nushiyye” adlı eseri mesnevi tarzında yazılmış olup dinî, tasavvufi, ahlaki konuları içermekte, “Öğütler kitabı” anlamına gelmektedir. Onun şiirleri konu, tarz, dil yönünden Orta Asya ve İdil-Ural Türkleri arasında yaygın olan halk edebiyatına yakınlık arz etmektedir.

9. İLDENİZLİLER (AZERBAYCAN ATABEYLERİ) DEVLETİ

XII-XIII. yüzyıllar arasında hüküm süren, diğer bir adı Azerbaycan Atabeyleri olan, Kuzey ve Güney Azerbaycan’da kurulmuş Türk asıllı hanedandır.

Kurucusu, bir Selçuklu Atabeyi olan Şemseddin İldeniz’dir (1136-1175). Köken olarak Kıpçak Türkü olan İldeniz, Nahçıvan’ı merkez yaparak Azerbaycan’ı yönetmiştir.

Kızıl Arslan (1186-1191) döneminde tarihî Azerbaycan’ın merkezi Tebriz başkent yapılmıştır.

İldenizlilerin zirveye ulaştığı dönem olan 1175-1191 yılları arasında İran, Irak, Doğu Anadolu ve Kafkasya’nın belirli bir kısmı onların kontrolünde bulunmuştur.

İldenizliler 1220 yılında Moğollardan büyük bir darbe almış, 1225 yılında ise Harezmşah Celaleddin Mengü Berdi tarafından siyasi varlığına son verilmiştir.

NİZAMİ GENCEVÎ

Nizami Gencevî (1141-1209) Türk dünyasının klasik şairi, büyük düşünürüdür. Azerbaycan’ın Gence şehrinde doğmuştur. O; matematik, tıp, musiki, tasvirî sanat, İslam felsefesi gibi bilimleri öğrenmiştir.

Nizami’nin yenilikçi ve tekrar etmeksizin yazdığı Hamse (Beş Destan) adlı eseri dünya edebiyatının nadide yapıtlarındandır.

Hamse’de yer alan “Sırlar Hazinesi”, “Hüsrev ve Şirin”, “Leyla ve Mecnun”, “Yedi Güzel”, “İskendername” adlı destanlarını kendi isteğiyle yöneticilere adamıştır.

10. HAREZMŞAHLAR DEVLETİ

Anuşteginliler adıyla da bilinen Harezmşahlar Devleti XI-XIII. yüzyıllar arasında hüküm sürmüştür. Anuşteginliler hanedanının temsilcileri önceleri birer askerî kumandan olarak Selçukluların hizmetinde bulunmuşlardır.

Harezm eyaleti Türk asıllı Anuş Tekin zamanında serbest yaşamaya başlamıştır. 1128 yılında Harezm valisi olarak atanan Atsız döneminde tam bağımsızlık yolunu seçmişlerdir. 1157 yılında Sultan Sencer’in ölümü üzerine bağımsızlığını ilan etmiştir.

Harezmşah Alaaddin Tekiş (1172-1220) kendisini Selçukluların devamı ve varisi olarak görmüş ve “Sencer” unvanını kullanmıştır.

Tekiş’in oğlu Alaaddin Muhammed (1200-1220) döneminde Harezmşahlar; Horasan, Maveraünnehir, Kafkasya ve İran’ın bir kısmına hâkim olmuştur.

1220 yılında bütün Orta Asya ve civarları Moğolların istilasına uğramış, bu saldırı Harezm Devleti’nin sonunu hazırlamıştır. 1221 yılında Harezmşahların başkenti Urgenç Moğollar tarafından alınınca Orta Asya’da Moğol yönetimi başlamıştır.

Alaaddin Muhammed’in oğlu Celaleddin Mengü Berdi, Moğollara karşı mücadele sürdürerek güneye çekilmiş ve Hindistan’a, Delhi’de hüküm sürmekte olan Türk asıllı İl Tutmış’ın yanına gitmiştir.

Cengiz Han Moğolistan’a döndükten sonra Celaleddin İran’a dönerek Irak’tan Azerbaycan bölgesine girmiştir. Celaleddin, Doğu Anadolu’nun egemenliği üzerine Türkiye Selçukluları ve Suriye’ye hükmeden Eyyubiler ile çatışmıştır.

1230 yılında Yassıçemen Savaşı’nda Anadolu Selçuklularının karşısında yenilgiye uğrayan Celaleddin’in 1231 yılında ölümü üzerine Harezmşahlar Devleti tamamen ortadan kalkmıştır.

Harezm kültür çevresinde yetişen

Mahmut Zemahşerî’nin (1074-1143) ahlak, felsefe ve dil üzerine eserleri,

Süleyman Bakırganî’nin (Hekim Ata) Bakırgan Kitabı (XII. yüzyıl),

Burhaneddin Rabguzî’nin Kıssa-i Rabguzi (1301) eserleri ünlüdür.

Harezmli şairler Altın Orda Türk edebiyatının gelişmesine büyük katkıda bulunmuşlardır.

11. İLK TÜRK-İSLAM DEVLETLERİNDE SOSYAL, EKONOMİK VE KÜLTÜREL HAYAT

Karahanlı Devleti topraklarında farklı etnik yapıdaki insanlar bir arada yaşamışlardır. Devletin Taraz, Balasagun, Barsgan, Kâşgar gibi şehirlerinde şehirli Türkler (Karluk, Argu ve Çiğil boylarından) ve Soğdlar, onların çevresindeki yaylalarda ise Çiğil, Karluk, Yağma, Uygur gibi kalabalık Türk toplulukları yaşamışlardır.

Uzgend, Fergana, Semerkant ve Buhara şehirlerinde ise Müslüman ahali, artık Farslaşmış Soğdların torunları ve yerleşik Türkler vardır.

İdil Bulgar Devleti’nin topraklarında ise esas olarak İdil ve Ural Nehirleri havzalarındaki Bulgar, Kuman (Kıpçak) ve Başkurt Türkleriyle birlikte Slav, Fin-Ugor toplulukları (Mordva, Udmurt, Mari) yaşamışlardır.

Eski Türk toplumundaki kadınlara saygı Müslüman Türk hanedanları döneminde de korunmuştur. Harezmşahlar (1097-1231) hanedanlarında Türkan Hatunlar, Hindistan’daki Türk-Memlukler Hanedanı’na mensup Raziye Begüm (1236-1240), Mısır’daki Türk-Memluk Hanedanı’nın ilk kadın hükümdarı Şecerüddür (1250) gibi kadın şahsiyetler devlet yönetiminde söz sahibi olmuşlardır. Karahanlılar Dönemi’ne ait Ayşe Bibi Türbesi (XII. yüzyıl, Taraz), Altın Orda melikelerinden Törebike Hanum Türbesi (XIV. yüzyıl,

Köhne-Ürgenç), Azerbaycan İldenizlilerine ait Mümine Hatun Türbesi (XII. yüzyıl, Nahçıvan), Emir Timur’un adına inşa ettirdiği Bibi Hanum Camii (XV. yüzyıl Semerkant) bu mimari eserler arasındadır.

Türklerin İslamiyet’i kabul etmesiyle birlikte şehirleşme oranında artış görüldü. Semerkant ve Buhara şehirleri bir dinî merkez ve bilim merkezi olarak İslam dünyasında ün salmıştır. Bu dönemde İpek Yolu’nun Akdeniz’den Çin’e kadar uzanan kuzey ve güney hatları Türklerin egemenliği altındaydı. (VI-IX.yüzyıllar) dönemine nazaran daha genişlemiş ve Türkler farklı kültürlerle tanışmışlardır.

Arap ve Fars dillerinin kaynaklarında Doğu Avrupa’dan Çin’e kadar uzanan on bin kilometreye yakın bir bölge isminin “Bilad el-Türk” (Türk ülkeleri) olarak geçmeye başlaması bu dönemlere denk gelir.

HAREZMÎ

Harezmî, IX. yüzyılda Harezm’de yaşamış Orta Asyalı bilim adamı, matematikçi ve gök bilimcidir.

Genç yaştayken Hint ve Yunan bilimlerini iyice öğrenmiştir. Onun önderlik yaptığı

“Beytü’l Hikme” adlı akademide pek çok tanınmış bilim adamı beraberce bilimsel çalışmalar sürdürmüşlerdir.

Matematik bilimi tarihinde cebirin ayrı bir bilim dalına dönüşmesini sağlamıştır.

El-Kitabü’l Muhtasar fi Hisabi’l Cebr ve’l Mukabele adlı çalışmasından cebir/ algebra terimi oluşmuştur.

Harezmî’nin aritmetik ilmine ait eserlerinden Avrupa üniversitelerinde temel ders kitapları olarak yararlanılmıştır. Batlamyus’un Coğrafya adlı eserini Kitabu Sureti’l Ard (Yer’in Biçimi Hakkında) olarak tercüme etmiştir.

FARABÎ

IX. yüzyılda yaşamış ünlü Türk filozofu, matematikçi ve musiki nazariyatçısıdır.

Çeşitli bilim dallarına ait 150’den fazla eser yazmıştır.

El-Medînetü’l-Fâzıla (Faziletli Şehir), Es-Siyâsetü’l-medeniyye (Şehir Siyaseti), El-Mûsîka’l-Kebîr (Büyük Musiki) adlı eserleri en bilinenleridir.

Tüm insanlığın düşünce hayatına belirli derecede katkıda bulunmuştur. Bu yüzden Farabî Yunan düşünürü Aristo’dan sonra “Muallim-i Sânî: İkinci Üstad” lakabını taşımıştır.

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Related Post